19 Mayıs 2011 Perşembe

EĞİTİMDE KAYNAŞTIRMA

İnsanlarla ilişki kurma, doğumla başlar ve bütün yaşamımız boyunca gelişerek devam eder. İnsanlar ile ilişki kurmada en önemli faktörlerden birisi sözel iletişimdir. İletişimin gerçekleşmesi ve sürekliliği için bireylerin karşılıklı olarak mesajları algılayabilmesi ve uygun mesajlar üretebilmesi gerekmektedir. Günlük yaşantıda yaygın olarak insanlar arasında kullanılan iletişim şekli konuşmadır. Konuşmayı öğrenme ise dilin kazanılması ile ilgilidir. Diğer insanlara nasıl davranılacağını bilmek bir başka deyişle sosyal gelişim, insan yaşamı için gerekli bir süreçtir. Sosyal ilişkilerin başarılı bir şekilde korunması ve sürdürülmesi dil ile ilgili iletişim becerilerine bağlıdır. İşitme engelli çocukların iyi eğitim görmedikleri zaman dil becerileri normal işiten yaşıtlarına göre daha geridir. Bu çocukların işitme yeteneğinden yoksun olmaları kişilerarası iletişim kurmayı engellemekte, sosyal yaşamla ilgili tutum ve rollerin öğrenilmesinde bazı güçlükler yaratmaktadır. Oluşan bu güçlükler, olumlu sosyal davranışların erken yaşta yerleşmesini geciktirmekte ve kişilik gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Sözel davranışlar çocuklar tarafından öğrenilmesinde, iletişim kurulan çevrenin de önemi vardır. Çocuk ilk sosyal ilişkileri ailede öğrenir. Bu ilişki daha sonra oyun çevresi ve okul çevresi ile gelişip biçimlenir.
Sınırlı bir çevrede büyüyen özürlü çocukların pek çoğunun sağlıklı iletişim kuramamaları nedeniyle normal çocuklara göre kişiliklerinde düzensizlik ve uyumsuzluk ortaya çıkabilmektedir. Özel eğitim gerektiren çocuklar genellikle aile bireyleri, özellikle de kardeş ilişkilerinde yalnız kalabilirler. Anne ve baba aşırı koruyucu bir tutum geliştirirken engelli çocuk, kardeşlerine karşı uygun iletişim davranışları geliştirmeyebilir. Anne babanın aşırı koruyucu tutumu sonunda özürlü çocukta bağımlılık gelişerek olumlu benlik kavramının gelişimi engellenebilir. Bu ise özürlü çocuğun hem özürlü, hem de normal bireylerle iletişim kurmasını daha çok zorlaştırarak toplum dışında bırakabilen bir birey olarak yetişmesine neden olur ve kısır döngü içinde kalabilir.
Aile içinde özel eğitime muhtaç bir bireyin bulunması, aile için tüm ilişki ve etkileşmeyi, çoğunlukla olumsuz yönde etkiler. olumsuzluk giderek kendini artıran bir kısır döngüye de dönüşebilir. Böylesi aile ortamları da özel
eğitime muhtaç çocuğun gelişimi için uygun değildir. Sorun sadece aile içinde kalmamaktadır. Aile bir çevre içine yaşar. Onu o çevreden ayrı düşünmek mümkün değildir. Aileye birlikte özel eğitme muhtaç çocuk da o çevre içinde yaşar. Yaşamını o çevre içinde sürdürmek zorundadır. Toplumu oluşturan bireyler giderek oluşan bir takım kurallara uyarak varolanları kullanarak, belli yöntemlerle yaşamalarını sürdürürler. Belli şeylere alışmışlardır. Bunlara uyamayan, hemen fark edilir. Toplumun yaşam biçimine, kurallarına, onun kullandığı araç gereçlere uyamayan,ayak uyduramayanlar bir bakıma, özel eğitime muhtaçlar grubunu oluşturur.
Özel eğitime muhtaç çocuk, bu açıdan bakıldığında, başkalarının yetersiz, kusurlu, eksik, itici, yardım edilmesi, korunması ya da sakınılması,kaçınılması gereken biri diye düşündüğü kişidir. Buradaki başkaları sözcüğünün
altını çizmekte yarar vardır. çocuğun etkileşimde bulunduğu ortam onun çevresidir. Sıkça kullanılan belirleme grupları doğal (fiziki) çevre, sosyal çevre gibi ikili ayırımdır. Doğal çevrede değerlendirmeye tabii tutulması gereken hususlar genellikle çocuğun günlük yaşamda (ev, sokak, okul) etrafında bulunan onun hareketlerini etkileyen nesnelerdir. Ev, evdeki eşyalar, evin durumu (merdiven, tuvalet vb.), aydınlatma, ısıtma, gürültü gibi durumlardır. Sokakta da aynı durumlar dikkate alınabilir. Okul için yukarda söylenenler aynen geçerli olmakla birlikte fazla,dan ders araç gereçlerinin de dikkate alınması gerekir. Sosyal çevre bireyin çevresinde onunla ilişki, etkileşimi olan bireyler ve kurumlardan oluşur. Burada önemli olan husus, sosyal çevreyi oluşturan husus ve kurumların kimler, neler olduğu kadar, bunların ele alınan bireyle ve birbirleriyle ilişkileri, tutumları, davranışlarıdır. Bunlar ise çok değişiklik gösterir. Yukarda belirtilmeye çalışıldığı gibi özel eğitime muhtaç bireydeki sapmayı çevresindekiler değişik biçimde algılar. Tutum ve davranışları da bunun etkisi altında biçimlenir. Böylece soruna bakış açıları değişik olur. Çocuğun iletişim kurduğu çevre, çocuğun sözel davranışları kazanmasında da önemli rol oynar. Özellikle dil ile ilgili becerilerin kazanılmasında özürlü çocukların normal yaşıtları ile birarada bulunmaları etkili olmaktadır. Normal bir okulda izole eğitim gören özürlü çocuklar, sürekli kendileri gibi özürlü yaşıtlarıyla birarada bulunacakları için, sözel olarak öğrenecekleri hiçbir şey olmayacaktır. Onların birbirinden öğrendikleri sözel olmayan davranışlar olacaktır. Son yıllarda özürlü çocukların normal yaşıtlarıyla tam günlük normal okullarda birarada eğitime alınmaları, eğitimsel bir olay olarak ilgi çekmektedir. Bu sistemin diğer bir kolaylığı da çocuğun normal bir okulda tam gün bulunmaya hazır  olmasını kolaylaştırmaktır. Özürlü çocukların normal okullarda entegre eğitime alınmaları onların toplum içinde bir birey olarak yaşamlarını kısmen kolaylaştırmaktadır. Diğer yandan özürlü çocuğun okuldaki arkadaş
grubuna katılması ve kabul görmesi, çocuktaki bağımlılık duygusunun azalmasına ve güven duygusunun gelişmesine neden olmaktadır.
Böyle bir entegrasyon çalışmasında özürlü çocukların normal çocuklarla olumlu sosyal ilişkiler geliştirmesi öğretilecek ve en önemlisi de her iki grup için erken yaşta gelişen tutumların ileri ki yıllarda toplumsal bir yatırım olması sağlanacaktır. Entegrasyonun uygulanmaması durumunda ise, özürlü çocuklar toplum
dışı edilmekte ve kendi yeteneksizliklerini düzeltme fırsatı verilmemektedir. Normal çocuklar ise özürlü çocuklarla iletişim kurmadıklarından etkili iletişim stratejilerini bilinçli olarak kullanmamakta ve özürlü çocuktan neler beklenebileceğini bilmemektedirler. Bu da iletişimin aksamasına neden olmaktadır.
Son zamanlarda özel eğitim alanında yapılan çalışmalar, entegrasyon üzerinde Yoğunlaşmaktadır. Bir arada yapılan çalışmalarda çocukların daha kolay öğrendikleri kabul edilmektedir. Dış ülkelerde yapılan çalışmalarda
özürlü çocukların olanaklar ölçüsünde normal çocuklarla birlikte eğitilmelerinin üzerinde durulmaktadır.

Kaynaştırma Nedir?
Son zamanlarda savunulan görüş ve uygulanan eğitim programlarının önemle üzerinde durduğu özürlü çocukların normal çocuklarla tek bir eğitim programında birleştirilmesi olan entegrasyonun gerekliliğidir:
Entegrasyon, özürlü çocukların normal gelişim gösteren yaşıtlarıyla normal sınıflarda eğitim ve öğrenime özel bir şekilde dahil edilmesidir. Diğer bir deyişle, özürlü çocukların daha yapıcı psiko-sosyal ilişkiler kurmasını
kolaylaştırmaktadır.
Bu uygulama ile vurgulanmak istenen, her iki grubun iletişim yeteneklerinin birbirleriyle karşılıklı ilişkileri sonunda gelişeceğidir. Entegrasyonda önemli bir görüş de, normal ve özürlü çocuklar arasında destekleyici
ilişkilerin oluşturulmasının ve engelin kabul edilmesinin sağlanmasıdır. Bu da engelli ve normal çocukların birarada eğitilmeleri sonucu olabilmektedir. Böyle bir eğitim, kabul etme sürecini de artıracaktır. Aksi taktirde bireysel eğitim denemeleri de, reddetme sürecini artıracak ve normal çocukların özürlü çocuklara olan olumsuz tavırları devam edecektir.
Denemeler ve uygulamalar engelli çocukların bireysel olarak normal sınıflara alındıklarında sözel yeteneklerinin daha çok geliştiğini göstermiştir.
Entegrasyon programlarındaki çocuklar, diğerlerine göre daha sosyalize olmaktadırlar. İşitme engelli çocukların normal işiten yaşıtlarıyla birarada aynı sınıfta eğitilmelerinin onları iletişim kuran kişiler yaptığı çocuğun sosyal ve kişilik gelişimi üzerinde çok etkili olduğu birçok araştırmalarla kanıtlanmıştır. Çocuk normal bir okul çevresinde arkadaşlarının model ve pekiştirici etkileriyle sosyal uyum için gerekli olan davranışları kazanacak ve yerleşen bu davranışlar ilerdeki yaşam için bir temel oluşturacaktır. En önemlisi normal okullarda işitme engelli çocuklar, normal işiten yaşıtlarının dil, düşünce ve davranışlarını gözleme fırsatı bulacaklardır. Bu ortam
çocuğun dili öğrenmesini kolaylaştıracaktır.
Normal ve engelli  çocukların aynı fiziksel ortamda bulunmaları, normal çocukların özürlü yaşıtlarına karşı daha olumlu tutumlar kazanmalarına yardım edecektir. Yine aynı şekilde özürlü çocuğun okuldaki arkadaş grubuna
katılması ve kabul görmesi, ana-babanın diğer çocuklar içinde kendi çocuklarının başarılı olan yanlarını görmelerine, sınırlı olan yeteneklerini daha gerçekçi olarak değerlendirmesine ve buna göre tavır alınmasına yardımcı olacaktır. Böylece anne-çocuk arasındaki bağımlılık gittikçe azalacaktır.
Entegre eğitim gören sınıftaki özürlü çocuklar, sosyal becerileri kazanmış ve normal eğitim süreçlerinde kısmen de olsa bir başarı elde etmiş olacaklardır. Sonunda okuldan ayrıldıklarında büyük bir bağımlılık olmadan özürlü
kişiler olarak normal toplumdan bazı becerileri kazanmış olarak yaşamaları onlar için daha iyi olacaktır.
Düzenlenen bir entegrasyon programında özürlü bireyler için şunlar amaçlanmaktadır:
a) Özürlü çocukların okul düzenini tanımaları,
b) Uyum sağlamaları,
c) Okuldaki uygun davranış biçimlerini görmeleri,
d) Normal çocuklarla nasıl iletişim kurabileceklerini öğrenmeleri,
Normal çocuklar için ise şunlar amaçlanmaktadır:
a) Dil ve diğer davranışlar için iyi model olmaları,
b) istenilen davranışları pekiştirmeleri,
c) Dil gelişimini hızlandırıcı teknikleri öğrenip, eğitici rolünü
üstlenmeleri,
d) Etkinliklerde eşitlik davranışı içinde karşılıklı doyum sağlamaları.
Erken yaşlarda yerleşen bu tutumlar, her iki gruptaki çocuklar için de ileri ki yıllara toplumsal bir yatırım olmaktadır.

Kaynaştırmada Öğretmenin Etkisi:
Entegrasyonda uygun bir programın hazırlanmasının yanı sıra, eğitimcinin de bu programı uygulayabilmesi, programı desteklemesi önemlidir. Diğer önemli bir nokta da, normal ve özel eğitim öğretmenlerinin işbirliği içinde olmaları, normal ve özürlü çocukları birarada eğitebilecek, aralarındaki ilişkiyi artırabilecek uygun programlar düzenlemeleridir.
Bu programların uygulanmasında görev alan öğretmen devamlı olarak, gruptaki her çocuğun dikkatini kontrol etmeli, ifadelerini basitten karmaşığa doğru düzenlemelidir. Normal sınıf öğretmenleri özürlü çocuğa sorular sorarak hem çocuğun dikkatinin konu üzerine çekilmesine, hem de çocuğun konuya katılmasına yardımcı olmalıdır. Böylece grupta çocuğun soru sorma ihtiyacı teşvik edilmiş, yaşıtlarının konuşmasına dikkati çekilmiş olacaktır.
Doğal konuşma ortamı içinde, çocukların soru sorma, düşüncesini söylemede öğretmen desteğine gereksinimleri vardır. Öğretmenler, tüm gözlerin konuşmacı üzerinde odaklanmasını ve grup tartışmalarında dikkatlerin konuşmacı üzerinde toplanmasını sağlayabilirler. Bu da çocuklara tartışmada konuşmacı değişikliğinin algılanmasında yardımcı olacaktır.
Tüm çocuklar sınıf öğretmenlerini model alarak geniş gruplara katılmayı öğrenirler. Böyle bir ortamda engelli çocuğun da olması, iletişime ait  becerileri kazanmasında büyük yarar sağlayacaktır.
Duffield (1980)’ e göre eğitimci grupta engelli çocukların etkileşimde yeterli bir duruma gelebilmeleri için aşağıdaki belirtilen noktalara dikkat etmelidir:
1.      Engelli çocuğun çevreden kendisine yöneltilen uyarıcıları algılaması ve bunlara uygun tepkiler vermesini sağlamalıdır. Örneğin: İsmi söylendiğinde çağıran kişiye bakma veya ne istediğini sorma gibi
2.      Çocuklar istek ve ihtiyaçlarının karşılanması için iletişimi başlatabilmelidirler. Bu becerilerin kazanılması için eğitimci ve diğer yetişkinler çocuğa model olmalıdır. Örneğin: Çocuk süt istiyorken sütü gösterdiğinde eğitimci “süt içmek istiyorsun” diyerek çocuğa yardımcı olur.
3.      Engelli bireyler grupta bazı olayları anlayamaz ve açıklamaya ihtiyaç duyabilirler. Ancak bunu ifade edemezler. Bu durumda eğitimci sorular yönelterek söylenenlerin anlaşılıp anlaşılmadığından emin olmalıdır.
4.      Engelli çocuklar normal gelişim gösteren yaşıtları gibi sosyal etkileşim sırasındaki davranışları ve tutumları yetişkinlerin küçük müdehaleleri ile kazanamazlar. Bazı özel teknikler burada da kullanılabilir. Bunlar;
  1. Model olma
  2. Ödüllendirme
  3. Soru sorma
  4. İstenilenlerin tekrar edilmesi
  5. İpucu verme
  6. Genişletme
  7. Göz kontağı kurma
  8. Rol değiştirme
  9. Geri iletim
  10. Cümle tamamlama
  11. Davranışın sözel ifadesi
İyi organize edilmiş, planlı bir entegrasyon uygulaması neleri içermektedir?
Bu soru, entegrasyonun amacına varsayımlarına ve entegrasyonun hangi yöntemle yapılacağında ait bilgileri içermektedir. Entegrasyonun Varsayımları
1-) Engelli çocuğun, normal gelişim gösteren yaşıtları tarafından kabulü artabilir.
2-) Engelli  ve normal gelişim gösteren çocuklar arasında sosyal iletişim artabilir
3-) Engelli çocuk, normal gelişim gösteren çocuğu model olarak sosyal, zihinsel yeteneklerini geliştirebilir ve bunları etkili bir şekilde kullanılabilir.
Entegrasyonun amacı, tabii ki sadece özürlü çocuğun gelişimine katkıda bulunmak değildir. Başarılı bir entegrasyon, aynı zamanda normal gelişim gösteren çocuğun gereksinimlerini de karşılayabilen, onların kapasitelerini kullanabilecekleri fırsatlar yaratan entegrasyon uygulamasıdır. Yaşantı içinde birçok deneyim, önemli bir ölçüde yaşıtların birbirleriyle kurduğu iletişim aracılığıyla kazanılabilir. Normal gelişim gösteren çocuğun özürlü yaşıtıyla kuracağı ilişkilerden kazanabileceği çok önemli hayat deneyimleri vardır. Başka birisine yardım edebileceğini bir şeyler öğretebileceğini hisseden çocuk, duygusal ve zihinsel olarak da bir gelişim kaydedebilecektir .Entegre grup içinde normal gelişim gösteren çocuk, eğitimci rolünü üstlenerek özürlü çocuğu yönlendirir ve böylece aralarında kurulan bu ilk dayanışma deneyimleriyle her iki grup çocuğun gelişimine olumlu katkılar sağlanabilir. Ancak entegrasyon sırasında normal gelişim gösteren çocuğun sürekli ön planda olması iletişimin aksayan yönüdür. iletişimin iki yönlü olması amaçtır. Böylece her iki grup da bu etkileşimden değişik şekillerde fakat olumlu yönde etkilenecektir. Tabi bu bütünleşme ancak normal ve özürlü çocuğun hazır bulundukları noktada, gerçek amacına ulaşabilir. Bu nedenle normal çocuğun ve özürlü çocuğun entegrasyon uygulamasına hazırlanması ilk koşul olarak düşünülmelidir. Entegrasyon ilk planda çocuğun sosyal- duygusal olarak hazır bulunduğu noktada başlatılabilir.
Entegrasyon uygulamasında, entegre edilen özürlü çocuklara ve normal çocuklara ait özellikler de önemlidir. Entegre edilecek özürlü çocuğun diğer çocukları olumsuz yönde etkileyebilecek ve uygulamaya ket vurabilecek anti-sosyal davranışlarının kontrol altına alınması gerekir. Örneğin; grubun düzenini bozacak, saldırgan davranışı olan ya da otoriteyi kabul etmeyen disiplin problemi olan özürlü bir çocuk, entegrasyon programı içine alınamaz.
Normal gelişim gösteren çocukların da kendi aralarında yerleşmiş, uyumlu bir düzenlerinin olması önemlidir. Okula yeni başlayan ve çeşitli uyum problemleri olan çocukların bulunduğu bir sınıfta entegrasyon u başlatmak hata olacaktır.
Bundan başka, normal çocuk-özürlü çocuk oranı entegrasyonun amaca ulaşması ve her iki tarafın da bundan etkili bir şekilde yararlanabilmesi için önemlidir. Entegre edilen grup içinde özürlü çocuk sayısı arttıkça, özürlülerin birbirlerini tercih oranı artmaktadır, oysa amaç iki grubun birbirine kaynaşmasıdır.
Engelli çocuğun normal çocuklar içine katılımı, aşamalı olarak gerçekleştirilir. Engelli, Engelli çocuk, Engellinin getirdiği engellemelerden dolayı, dil-zihin-motor-sosyal ve duygusal gelişim alanlarında sınırlı bir düzeydedir. Rehberliğin amacı, çocuğu ulaşabileceği en düzeye getirmektir. Bu amaç doğrultusunda, özürlü çocukların önce benzer özellikleri taşıyan diğer yaşıtlarıyla birarada olabilecekleri düzenlemeler yapılır .Bu "izole eğitim', olarak tanımlanan bir eğitim şeklidir. Bu izole eğitim, grup ve bireysel eğitimi içerir. Başlatılan bu gurup eğitimi, bir gurup içinde belli sosyal kurallar -çerçevesinde davranma deneyimlerini kazandırır ve bu da çocuğun sosyal gelişimi açısından önemli katkılar sağlar. Bireysel eğitim ise her çocuğa özgü özel destekleri kapsar. Bu izole eğitim, entegrasyon uygulaması için bir ön koşuldur. Özürlü çocuk önce belli etkinlikler sırasında kısa süreli-
olarak ve küçük gurup içinde entegre edilir.
Entegre edilen koşul ve entegrasyon süresi entegrasyonun başarıya ulaşması için önemli kriterlerdir.
Normal ve özürlü çocuğu, akademik olarak gelişimsel geriliklerinin ortaya çıkacağı etkinlikler sırasında biraraya getirmek, entegrasyonun aksayan bir yönü olarak düşünülebilir.
Entegrasyon yapı-yapılandırılmış etkinlikler sırasında (öykü-sanat-dramatizasyon, jimnastik) ya da serbest oyun sırasında yapılabileceğini savunan görüşler vardır. Biz, her iki entegrasyon koşulunu bir bütün olarak düşünüyoruz-çünkü her iki koşulda da çocukların değişik fırsatlardan yararlanabilecekleri inancındayız.
Ancak oyun, çocukların kendi-kendilerini ifade edebilecekleri, yaratıcı potansiyellerini geliştirebilecekleri en doğal ve en aktif öğrenme ortamıdır. Çocuklar arasında iletişimi başlatan en etkin araçtır. Oyun, normal ve özürlü tüm çocuklar için değişmeyen evrensel bir ihtiyaçtır. Oyunun gelişime ve öğrenmeye katkısı, entegrasyon
ortamı için, çok önemli ipuçları vermektedir. Özürlü çocuklar, gelişimlerindeki engellemelerden dolayı, oyunu başlatma ve sürdürmede normal gelişim gösteren çocuklar gibi başarı göstermezler. Yapılan birçok dış kaynaklı araştırma ve 1985-1986 yılında bölümümüzde yapılan bir araştırmada özürlü çocukların zihinsel ve sosyal oyun gelişimlerinin kendilerinden 3-3,5 yaş küçük normal çocukların düzeyinde olduğu bulunmuştur. Yine yapılan çalışmalar, özürlü çocukların izole eğitim sırasında fazla iletişim davranışlarını gerektirmeyen "Peki, bütün Bu entegrasyon uygulaması içinde eğitimcinin fonksiyonu nedir? Entegrasyonun başarıya ulaşmasının sorumluluğu büyük ölçüde eğitimciye aittir. ilk olarak eğitimcinin "eğitimcilik formasyonu» önemlidir. Eğitirnci normal çocuk ve özel eğitim gerektiren çocuk hakkında uygun eğitim programlarını hazırlayabilecek ve
gerekli yönlendirmeleri yapabilecek kadar bilgi sahibi olmalıdır ". Eğitimci, uygulamanın çocuk açısından sorumluluğunu üstlenirken, ailenin bu konudaki değerlendirmelerini de gözönüne almalıdır. Hem normal gelişim gösteren çocukların ailelerinin hem de özürlü çocukların ailelerinin uygulama hakkındaki görüşlerini almak, entegrasyonda aksayan yönlerin saptanması ve yeni düzenlemelerin yapılması için önemli sayılmaktadır. Çocukların entegrasyon u kadar ailelerin entegrasyonuda önemlidir. Aileler arasında kurulacak dayanışma bağları, programın başarıya ulaşmasında eğitimciye yardımcı olacaktır. Bilinçsizce yapılan entegrasyonun en az özürlü çocuğun normallerden izole edilmesi kadar hatalı olacağı unutulmamalıdır. Ancak bunun sorumluluğunu sadece eğitimcilere ya da bazı kurumlara vermek hatalı olacaktır, biz tüm toplum olarak özürlü çocukların toplum içindeki haklarının savunucusu olma sorumluluğunu üstlenmeliyiz.

Kaynaştırma Eğitiminde Etkinlikler
Entegre eğitimde yapılandırılmış ve yapılandırılmamış tüm etkinlikler gerçekleştirilebilir.
Masa Etkinlikleri: Engelli çocuklar normal gelişim gösteren yaşıtlarıyla birlikte oldukları zaman etkileşim problemleri belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Engelli çocukların normal gelişim gösteren yaşıtlarıyla iletişim kurmaları oldukça güçtür. Bu etkinliklerde iki grupta çok rahat ve mutlu olur. Masa etkinliklerinde yardımlaşma, paylaşma ve işbirliği yapma gibi sosyal özellikler gibi sosyal etkileşim için fırsatlar sağlanmaktadır. İki grup çocuk da kendilerine güven kazanırlar.
Oyun: Çocukların rol alabilecekleri serbest oyunlar programda yer almalıdır. Engelli ve normal gelişim gösteren çocukların etkileşimi için en ideal etkinliklerden birisi de serbest oyundur. Bu saatte çocuklar birbirlerini model alırlar ve böylece oyun engelli çocukların gruba uyumuna yardımcı olur. Oyun çocukların yaratıcılıklarını taşıyabilecekleri ve kendilerini ifade edecekleri bir ortamdır. Engelli çocuklar gelişimlerindeki engellemelerden dolayı oyunu başlatma ve sürdürmede normal yaşıtları gibi başarı gösteremezler. Çocukların dramatik ve sembolik oyunlarda paylaşma, yardımlaşma ve işbirliği gibi olumlu sosyal davranışları ileri ki yaşantılarına taşıdıkları görülür. Sakin ve hareketli grup oyunlarında iki grup çocukta da kendine güven, sıra bekleme, kurallara uyma, sözel beceriler kazanma vb. Birçok özellik gelişir.
Zengin bir çeşitlilik gösteren çocuk oyunları çocuk gelişiminin her alanında belirli gereksinimleri karşılamaktadır. Oyun ile bilgi ve davranış biçimleri asıl bağlamlarından çıkarılarak yeni birleştirmeler içine konur, tekrarlanır ve pekiştirilir. Dış dünyadaki kurallar, kavramlar, değerler ve nesneler arasındaki ilişkiler çocuk tarafından oyun sırasında özümlenir, örgütlenir. Oyunun etkili olduğu alanlardan biri de dil gelişimi alanındadır. Sözcük anlamları üzerine dayalı bilmece ve şakalar, sözcüklerle oynanan oyunlar, çocuğun dildeki anlam örüntülerini daha iyi öğrenmesine yardım ederken, dil üstü sezgilerin gelişmesine katkıda bulunur.
Çocukların dili sadece oyun ve eğlence aracı olarak kullanmalarını sağlayacak girişimlerin artırılması ve çeşitli yaş gruplarına yayılması gerekliliği, bu konuda yapılan araştırmalarla vurgulamaktadır. Oyun, iletişim bozukluğu olan çocuklar için sadece oyun oynamaktan çok, bazı şeyleri deneyip yapma yoluyla kazanmada önemli rol oynamaktadır
Anadili Etkinlikleri:Bu çalışma engelli çocukların grup içinde dili anlama, cümle kurma, sözcük dağarcığını geliştirme, düzgün telafuz edebilme, dili kullanabilme fırsatını bulduğu etkinliktir. Ancak Engelli çocukların bazıları dili öykü anlatacak ya da oluşturacak kadar kullanamayabilirler. Ancak hikaye öncesinde basit cümlelerden oluşan parmak oyunu, tekerleme, şiir bu çocukların dili öğrenme ve grup içinde kullanmalarında yardımcı olan önemli bir etkendir. Hikaye sonrasında uygulanan küçük dramatizasyonlar, taklit oyunları ya da mimler bu çocukların da becerilerini geliştirir ve yaratıcılıklarına katkıda bulunur.
Müzik Etkinlikleri:Grup müzik etkinlikleri çocuklara dikkat, öz denetim, benlik kavramı gelişimi, dil gelişimi, müziksel koordinasyon gelişimi, seslere karşı duyarlılığın gelişimi gibi pek çok bakımdan yararlıdır. Müzik doğal olarak dinleme ve seslerin farkında olma yı içerdiğinden çocukların kulak ve ses eğitiminde önemli bir araçtır.
Çocuklar müzik dinlemekten ve müziğin ritmine göre hareket etmekten hoşlanırlar. Engelli çocuklar da grup içerisinde bu aktivitelere katılarak güven kazanırlar.
Fen Ve Doğa Çalışmaları:Bu çalışmalar yaparak yaşayarak öğrenme imkanı sağlaması bakımından tüm engelli çocuklar için yararlı etkinliklerdir. Engelli çocuklar bu sayede birçok kavramı öğrenebilirler.

Kaynaştırma Eğitiminde Çevre Düzenlemesinin Önemi:
Entegrasyonun çocuğun gelişimine etkili olabilmesi için, öğrenme sürecinin oluştuğu çevrenin öğrenmeye uygun bir biçimde düzenlenmesi gerekmektedir. Özürlü çocukların normal yaşıtlarıyla birarada bulunduğu
Sınıflarda bu düzenlemenin önemi büyüktür. Birlikte oturma ve aynı sırayı ortak kullanma, iletişimi etkileyen etmenler arasındadır.
Özellikle engelli çocukların tüm aktiviteler süresince normal işiten çocuklarla beraber oturması, dinleme ve gözlem yapmada, birkaç cümleyi içeren bir fikre katılmada, ortaya çıkma cesaretinin artmasında rehberlik
edecektir. İşitme engelli çocuklar, kendilerini normal işiten çocuklarla karşılaştırdıklarında aynı sınıf düzenine sahip olmaları onlar için gerçek bir avantaj olacaktır. Böyle bir düzen içinde kısa süreli de olsa kendi yetersizliklerini azaltma şansları olacaktır. Normal işiten çocuklar kadar olmasa bile birtakım yeteneklerini geliştirme imkanı bulacaklardır.
Uygulama alanında çalışan kişilerin gözlemlerine göre küçük grup etkinliklerinde işitme kaybı olan çocuğun dört veya beş normal işiten çocukla beraber çalışması ve oynaması uygundur. Özürlü çocukların, normal çocuklarla birarada eğitim görmesi konusunda en ısrarlı olanlar genellikle bu çocukların aileleridir. Bu aileler, normal
görünme ve normal olarak kabul edilebilmeyi arzulamaktadırlar. Gerçekte ise lisan ve iletişim yetersizliği olan genç özürlü çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey, özel konuşma eğitimidir. Bu eğitimin çocuğa erken yaşlarda verilmemesi, bir daha geri dönüşü olmayan zaman kayıplarına yol açar. Öğrenme ve lisanını geliştirme eksikliğinin yanı sıra, sürekli sıkıntı duyacağı ve belki de başarısız olacağı bir ortamda bulunmasının, çocuk üzerinde uzun vade de travmatik sonuçlar doğurabilecek psikolojik etkileri de olacaktır. Bu durum genellikle engelli hiç bir zaman kabullenemeyen ve onun üstesinden gelemeyen, eğitilmiş fakat arazlı kişilerin doğmasına yol açar.

Kaynaştırma Eğitiminde Aşamalar:
Okulda müdür başkanlığında bir grup kurulmalıdır. Bu grupta; özel eğitimci, psikolog, doktor, sınıf öğretmeni, rehberlik uzmanı, çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı, personel bulunmalıdır. 
Hedef kitle belirlenmelidir. Unutulmamalıdır ki eğitim alan çocukların ailelerinin tutumları da çok önemlidir. Aileler eğitilmelidir. Beyin fırtınası yaparak çözüm yolu ve öneriler belirlenmelidir.
Normal gelişim gösteren çocuklar eğitilmelidir. Yeni katılacak arkadaşlarının neleri yapıp neleri yapamayacakları açıkça anlatılmalıdır.
Engelli çocukta bu eğitime başlamadan hazırlanmalıdır.
Sınıftaki öğrenci sayısının yüzde onu kadar engelli birey sınıfa alınabilir; ancak engelli çocukların hepsi bir anda eğitime başlayamaz. Bir öğrenci uyum sağladıktan sonra diğer engelli öğrenci sınıfa katılabilir.
Sınıfın fiziki şartları gruba katılacak engelli çocuğa göre düzenlenmelidir.
Okulda gerekli sağlık personeli bulunmalıdır.
Kaynaştırma eğitiminin ne zaman yapılacağı kararlaştırılmalıdır. İlköğretimse müzik  ya da resim gibi neşeli geçen dersler seçilmelidir. Başlarda bir ya da iki ders yeterli olacaktır.
Sınıfta ders programı aynen devam eder. Ancak verilişte farklı yöntem ve teknikler kullanılabilir.
Düzenli olarak gözlemler yapılmalıdır. Herkesin duygu ve düşünceleri paylaşılır.
Yeni katılan birey tüm bu aşamalardan geçti ve iki grup çocukta mutlu ve başarılı olduysa yeni bir engelli birey sınıfa katılabilir.

Engelli Çocukların Entegrasyonuna İlişkin Araştırmalar:

Tenesse Üniversitesi' nde; 1984 yılında okul öncesi çağındaki işitme özürlü çocuklar % 65-% 75'i entegre eğitimi + bireysel destekleme eğitimi tekniği ile normal devlet okullarına başarı ile kazandırılmıştır. Bu oranın dışında
kalanlar da eğer devletin birinci sınıfa kayıt için öngördüğü yaş olan altı yaşından sonra da terapiye devam etmiş olsalardı, onların da normal okullara katılımları sağlanabilecektir. Avrupa'da, entegre eğitimi + bireysel destekleme eğitimi tekniğinin kullanıldığı merkezlerdeki entegrasyon oranı % 60 ile %,90 arasında bildirilmektedir. Bu sonuçlar, bu tekniğin aileleri gerekli eğitim, mali durum ve zamana sahip olmasalar dahi iki ya da üç yaşında terapiye başlayan işitme engelli çocukların entegrasyonunda mükemmel derecede başarılı olduğunu göstermektedir. Dahası, çocukların birinci sınıftan sonra terapiye devam edebildikleri merkezlerden veya çocuk/ebeveyn programı uygulayan merkezlerden alınan sonuçlar, entegrasyon u sağlanan çocukların istisna olmadığını göstermektedir.
Minnesota Üniversitesi' nde Roger Johnson, David M.Johnson, Nancy De Weerdt, Virginia Lyons ve Brian Zaidmentora (1982) yaptıkları bir çalışmada ağır uyumlu özürlü çocuklar (bu uyum normalsınıf uyumu olarak tanımlanmayan uyumdur) ile bilim sınıfının yedinci sınıfındaki normal çocuklar arasındaki ilişki ve iletişim üzerinde, kooperatif ve bireysel öğrenme deneyinin etkileri karşılaştırıldı. 13-19 yaşları arasındaki yedinci sınıf öğrencilerinden 28 erkek + 20 kız olmak üzere 48 öğrencilik bir grup oluşturuldu. Bunlardan 9 tanesi ağır uyumlu engellidir. Sınıf faaliyetlerinde iki tip sınıf düzeni kurulmuştur. Özürlü çocuklar bazı faaliyetlerde bir özürlü bir normal çocukla, bazı faaliyetlerde de özürlüler, normal çocuklarla birlikte grup yapılmıştır.
Araştırma kooperatif (grup) durumunda ilişkiler araştırılmıştır. Sonuçta, kooperatif ve bireysel öğrenme istemleri karşılaştırılmış; kişiler arası iletişim ve etkileşimin engelli ve normal çocuklar arasında olan iletişim ve etkileşimi artırdığı gözlenmiştir. Elde edilen bilgiler, hafif engeli i çocukların, kooperatif öğrenme işlemlerinden yararlanıldığında, normal sınıflar içinde entegrasyonda daha çok başarılı olduklarını göstermiştir. Bireysel öğrenme işlemi yerine getirildiğinde, kooperatif işlemleri yerine getirildiğinde geleneksel rekabetten dolayı, kooperatif öğrenme işlemlerinde çocuklar daha başarılı bulundular. Kooperatif öğrenmenin verdiği izlenim, herhangi bir engelli herhangi bir akademik alanda normal çocuklarla yapıcı ilişkiler içinde başarılı olarak entegre edileceği vurgulanmıştır. Kooperatif durumda bireysel durumdan daha fazla olarak bağımsız zaman (serbest zaman) sırasında engelli çocukların kümeleşmesi daha fazla olmuştur. Kooperatif durumda bireysel durumla mukayese edildiğinde, yapılandırılmış bağımsız zaman sırasında aktivite içinde, daha fazla normal ve engelli öğrenciler yeraldılar. Ayrıca daha az engelli çocuk, diğer öğrencilerden ayrılarak aktivitelerde yer almışlardır. Normal çocuklar kendi engeli arkadaşlarıyla, bireysel durumdan daha fazla olarak, kooperatif durumda daha  çok istek göstermişlerdir. Sonuçta engeli i çocuklar, bireysel durum içindekinden daha çok, kooperatif durumda "gruba ait olma" duygusuna sahip olmuşlardır. Bireysel durum içindeki engeli i çocuklar kendilerine yapılan akademik destekten daha fazla olarak, normal arkadaşlarından destek almışlardır. Kooperatif durum içindeki normal çocuklar, engelli  arkadaşlarına daha başarılı olarak bakmışlardır. Bireysel durumla kıyaslanan kooperatif durumdaki normal öğrenciler az bireysellik ve çok kooperatiflik göstermişlerdir. Bireysel durumdan sonra kooperatif durumdaki normal ve engelli çocuklar arasında daha fazla görev, idare ve sosyal iletişim/ etkilemişim yer almıştır. Bu hem bireysel etkileşim hem kooperatif etkileşim için geçerlidir. Normal çocuklar, kooperatif durumda engelli grup arkadaşlarından daha iletişim başlatmışlardır. Ayrıca normal çocuklar arasındaki iletişim/etkileşim karşılaştırıldığında daha fazla görev idare iletişim/etkileşim kooperatif durumda yer almıştır. Normal öğrencilerde engelli arkadaş grupları arasındaki iletişim/etkileşim sırasında manalı bir farklılık bulunamamıştır. Bu çalışmada normal ve engelli çocuklar arasında sosyal yaklaşım ölçümleri de yer almıştır. Heterojen kooperatif öğrenme gruplarında normal çocuklar ve ağır uyumlu engellilerin yer almasını kişilerarası  yakınlaşmayı daha da ilerlettiği gözlenmiştir, Bu ilerleme aynı. sınıf içinde bireysel çalışmadakinden daha
fazladır. Bu sonuçlar ağır engelli çocukların kooperatif olarak yapılandırılmış sınıf aktiviteleri sırasında norrmal arkadaşlarıyla yapıcı ilişkiler içinde başarılı olarak entegre edilebileceklerini göstermiştir.
Harry Wittoemann (1972) yaptığı bir çalışmada, sekiz-onbir yaş grubu normal işiten ve işitme engeli i çocukların (düzenlenen entegre programla) iletişim becerilerinin kullanılmasını incelemiştir. Bu çalışmadaki çiftler
işitme engelli normal işiten normal işiten-normal işiten ya da işitme engelli olmak
üzere üç grup şeklinde düzenlemişlerdir. Çocuklar karşılıklı olarak aynı masalara oturtulmuştur. Çocukların her birinin önüne aynı test takımı konulmuş ve masanın tam ortasına önündekilerinin görünmemesini sağlamak amacıyla bir ekran konulmuştur. Çocuklardan sıra ile birbirlerine önlerindeki materyallere ait bazı belirgin özellikleri anlatmaları ve uygun olan materyali bulup göstermeleri istenmektedir. Sonuç olarak; engelli  çocukların ancak basit resimleri anlatabildikleri görülmüştür. 11 yaşındaki engelli çocukların bu testteki gelişimlerinin 8 yaşındaki normal çocuğun düzeyinde olduğu görülmüştür. Aynı şekilde özürlü deneklerin basit ifadeleri tepkide bulunduğu ve ifade kompleksleştikçe tepki vermelerininde azaldığı bulunmuştur.
Vandeli, L., D. ve George, B.L. (1981 )'in yaptıkları bir araştırmada okulöncesi dönemlerin aynı olan 14 normal işiten, 16 işitme engelli çocuk olmak üzere 36 çocuk eşleştirilerek serbest oyun durumları içinde videoya kaydedilmiştir. Her 15 dakikalık oyun süresinde normal işiten ve işitme engeli ve çocukların tanışma şekilleri, birbirlerine olan davranışları etkileşimlerindeki başarı ve başarısızlıkları incelenmiştir. Sonuçta; normal işiten çocukların işitme engelli eşleriyle sözel iletişimde zorluk çektikleri ve daha çok dokunma, arkadan seslenme gibi uygun olmayan iletişim şekillerini kullandıkları gözlenmiştir.
Jones Sisk 1967; Kennedy ve Bruininks 1974, küçük yaşta entegre edilen özürlü çocuğun durumu daha kolay adapte olduğunu ve normal çocuğun özürlü çocuğu kabulünün de arttığını belirtmektedir. Bu, erken yaşta başlatılan entegrasyonun avantajını vurgulamaktır. Entegre edilen engelli çocukların takvim yaşlarının değil, gelişim düzeylerinin benzer özellikte olmasına dikkat edilir .Ayrıca normallerle kaynaştırılarak engel grubunun homojen özellikte olması önemlidir. Zeka özürlü çocuğun entegre edildiği gruba, spastik ve işitme engelli çocukların da entegre edilmesi önerilen bir yöntem değildir.

Dış Ülkeler ve Ülkemizde Entegrasyon:
Engelli çocukları, normal eğitim programlarına dahil etme düşüncesi ve deneyimi yeni ortaya çıkmış bir görüş değildir. Birch ve Stevens yaklaşık 20 yıl önce, engelli çocukların normal sınıflarda eğitilmeleri gereğini
savunmuş  ve uygulamışlardır.
Son yıllarda Avrupa ve Amerika'da özürlü çocukların birarada eğitilmeleri konusu dikkati çekmektedir. Özellikle Fransa, İngiltere, Amerika'da son zamanlarda mümkün olduğu kadar bu çocukların birarada eğitilmeleri kanunlaştırılmıştır .
Türkiye'de ise normal çocukların devam ettikleri okullara devam eden özürlü çocuklar öğretmenlerin gayretleri ve insiyatifieri ile eğitilmektedirler. Sadece birkaç ilkokulda normal işiten çocuklardan ayrı bir iki sınıf bulunmaktadır. Genelde entegrasyon eğitimini benimsememeleri büyük ölçüde özürlü çocukların eğitim programlarını aksatacağını ve normal işiten çocuklarında başarılarının engelleneceği görüşlerinden kaynaklanmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’ nın planladığı ve yürütmeye çalıştığı çalışmalar şu şekildedir;

Özel Eğitime Muhtaç Öğrenciye Yönelik Rehberlik

Her birey kendine özgü bir varlıktır. Bu kendine özgülük durumu çocukları da birbirlerinden bir yönüyle farklı kılar. Çocuklar çok çeşitli niteliklere, değişik düzeylerde sahip olabilirler. Bu nedenle eğitimin içeriği çocukların farklı gereksinimlerini karşılayacak şekilde belirlenmelidir. Bu, özürlü bireyler için de geçerli bir durumdur.
Özel eğitimde çocuğun özür ve özelliklerine ilişkin bilgilerin toplanması önemlidir. Bu tür bilgilerin mümkün olduğu kadar ayrıntılı ve doğru olarak derlenmesi gerekir. Okul ya da sınıfta alınacak önlemler, seçilecek yöntemler, araçlar, bu bilgilerin ışığı altında saptanacaktır. Onun için engelin türü, derecesi, meydana geliş şekli, zaman geçtikçe özürde görülen değişiklik, çocuğun ve ailenin engele karşı tutumunu belirleyici bilgiler toplanmalıdır.
Özürlü çocuğun kendine, arkadaşlarına, ailesine tanıtılmasına özen gösterilmelidir. Engelli öğrenci sınıfa, uygun anlatımla tanıtılmalıdır. Tanıtma, engelli öğrenci ve öğretmen tarafından yapılabilir. Sınıfta özürlü öğrenci varsa, bu öğrencinin sınıfta bulunmadığı zamanda öğretmen, öğrencilerin engelli öğrenciye gülmemelerini, alay etmemelerini veya korkup çekinerek uzak durmamalarını, arkadaşlarının da onlar gibi özelliklere sahip olduğunu ancak sınıfta nasıl herkesin birbirinden farklı fiziksel ve davranışsal özellikleri varsa arkadaşlarının da kendine özgü farklılığı olduğunu ama onların desteğiyle; olumsuz özelliklerin azalıp çektiği güçlüğü daha kolay yenebileceğini ve iyi bir arkadaş ve öğrenci olacağını sınıfa anlatmalıdır. Öğretmen özürlü çocuğu özrüyle olduğu gibi kabul eder, sakin davranırsa sınıftaki öğrencilere örnek olur.
Engelli bir kişiye rehberlik edebilmek için önce diğer normal bireylere rehberlik yardımında olduğu gibi öğrencinin niteliklerini saptamak gerekir. Bireysel özelliklerin ölçülmesi ve değerlendirilmesi, bilindiği gibi gözlemle ve çeşitli ölçme araçları kullanılarak yapılmaktadır. Özürlü bireylere test uygulamak zor, hatta bazen imkansız olduğundan, tanıma işlemlerinin test dışı tekniklerle yapılması yararlı olur. Uzun ve sistematik gözlem, bu bireyleri tanımada uygun bir ölçme ve değerlendirme tekniğidir. Özürlü bireylerin sayısı çok fazla olmadığı için bunların okul ve ev ortamında, çok çeşitli faaliyetlerde bulunurlarken gözlenmeleri mümkündür. Öğretmenlerin ve aile bireylerinin gözlem teknikleri konusunda eğitilmeleri mümkün olduğu takdirde, çeşitli kişilerin özürlü birey üzerinde yaptıkları gözlemler sonucunda edindikleri yargılar, dereceleme ölçekleri tekniği ile toplanıp değerlendirilebilir.
Özürlü çocuğa çevreyi tanıtma uyum aşamasında önemli bir adımdır. Ancak bu adım özür tür ve derecesine göre değişik yöntemleri kullanmayı gerektirir. Örneğin, görme özürlü bir öğrenciye okulu, dersaneyi tanıtma görenlerden biraz daha değişik olacaktır. Bazı araçları, eşyaları öğrenci eliyle yoklayarak tanıyabilir. Ona bu fırsat verilmeli ve yardım edilmelidir.
Dersane ve okulda fizikî ortamın engel ve engelliye göre düzenlenmesi, çocuğun derslikte uygun yere oturtulması, kuralların ona göre düzenlenmesi, çocuğun gelişimini olumlu yönde etkileyici rol oynamaktadır.
Özel eğitimde alıştırma önemli bir rehberlik hizmeti olmaktadır. Bu, yatılı okullarda daha önemli görülmektedir. Binanın, araçların, çalışma programı ve düzenindeki farklılıklar bir yana akşam saatleri önemli bir problem olmaktadır. Gündüz ders, oyun derken biraz oyalanabilen çocuğa akşam olunca bir gariplik çökebilir. Yorganı, battaniyeyi başına çekip ağlayabilir. O bakımdan özel eğitimde rehberlik hizmeti çocuğun rahat bir uykuya gitmesini sağlayacak biçimde yürütülmelidir.
Özürlü bireylere eğitim kurumları ve iş olanakları hakkında bilgi vermek, rehberlik çalışmalarının bir diğer boyutunu oluşturur. Ülkemizde meslekler hakkında bilgi verici yayınların sayısı çok az olup var olanlar da yüksek öğrenimle kazanılan meslekleri tanıtmaktadır. Bu bakımdan Rehberlik ve Araştırma Merkezinde çalışan psikolojik danışmanların, iş kurumlarındaki meslek(istihdam) danışmanları ile işbirliği yaparak, özürlü bireylere açık iş olanakları hakkında bilgi toplamaları gerekmektedir. Meslek danışmanlarının en önemli görevi, özürlülere açık işleri saptamanın yanında özürlülere karşı toplumda olumlu ve yapıcı bir tutumun geliştirilmesine yardımcı olmaktır. Ancak bu yolla özürlülere açık iş olanakları arttırılabilir. Danışmanların, özürlülerin başarılı olabilecekleri beceri alanları hakkında işverenleri ve aileleri bilgilendirici toplantılar düzenlemeleri yararlı olacaktır.
Özürlü bireylere yapılacak yardımlardan biri de onların olumlu bir benlik tasarımına sahip olmalarına, kendilerini daha gerçekçi bir gözle görüp kabul etmelerine yardımcı olmaktır. Özürlü bireylerin normal bireylerden daha olumsuz bir benlik tasarımına sahip olduklarını ve özürün erken başlaması halinde kişinin kendini daha değersiz ve yetersiz olarak algıladığını, bedensel özürlü gençlerin kendilerini kabul düzeylerinin düşük, işitme özürlülerin benlik tasarımlarının da ortopedik özürlülerinkinden daha düşük olduğunu gösteren araştırma bulguları mevcuttur. Özürlü bireylerin kendilerine karşı daha olumlu bir tutuma sahip olmaları ve sağlam kalan yeteneklerini kullanmaya ve geliştirmeye istekli hale gelmeleri için kendilerine psikolojik danışma yardımı verilmesi gereklidir.
Özel Eğitimde Aile Rehberliği ve Danışmanlık Hizmetleri
Bilindiği gibi aile toplumun çekirdeği ve temelidir. Ailenin en önemli görev ve sorumluluklarından biri sahip olduğu çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmektir. Çocuğun eğitimi dünyaya gözlerini açtığı ailesinde başlar, okulda devam eder. Ailelerin çocuklarına iyi bir eğitim verebilmeleri ve ilerideki eğitim-öğretim yaşamında üzerlerine düşen görevleri yerine getirebilmeleri için çocuklarının özürü hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Ailelerin çocuklarının gelişimlerindeki sorumlulukları kabul etmeleri ve okulda verilen eğitime yardımcı olmaları, istenen amaçlara ulaşabilmek için tartışmasız çok gereklidir. Bu nedenle ailelerin eğitimleri önem kazanmaktadır.
Özel eğitime muhtaç çocukların ailelerinin psikolojik danışma hizmetine gereksinimi normallere göre daha belirgindir. Özür türü ve derecesine göre bu durum belirgin farklılık gösterir. Psikolojik danışmada yöntemler aynı olmakla birlikte çocuk ve aile ile yapılacak görüşmede ve danışmada normallerden farklı bilgiler yer alacaktır. Görme, işitme, konuşma, zihinsel engellilik vb. durumlarda o konulara ilişkin bilgi sahibi olmak gereklidir.
Özel eğitime gereksinim duyan çocuğun eğitiminde ve gelişiminde doğal eğitimci rolünü üstlenen ana-babalar uzun yıllar göz ardı edilmiş, eğitimde uygulayıcı olmaktan çok, bilgi alıcı olarak rol oynamışlardır. Özel eğitimin tarihçesine baktığımızda bu alandaki çalışmaların ve verilen hizmetlerin uzun yıllar yalnızca özürlü bireylere yönelik olduğu, bu hizmetlerin bir sistem olarak tüm aileyi kapsamadığı görülmektedir. Oysa özürlü bir çocukla yaşamaya başlayan aile yaşam biçimini, olanaklarını, aile içi ve aile dışı ilişkilerini, duygu ve düşüncelerini bu zoru başarabilme çabasına yoğunlaştırmaktadır.Bu çabalamada ailenin hem kendi iç yapısından, hem yakın akraba ve dost çevresinden hem de toplumun diğer kesimlerinden göreceği anlayış, alabileceği yardım ve destek hizmetleri, zoru başarma yolunda aile için temel dayanak noktalarını oluşturacaktır.
Aile rehberliği ve danışmanlık hizmetlerinde ailelere yardımcı olunabilecek ortak yaklaşımlar şunlardır:
*Farklı özelliği olan çocuk anne ve babalarının yaşadıklarını anlayıp, aktarabilmek.
*Özürlü çocuğu olan ailelerin karşılaştıkları sorunları belirleyebilmek.
*Engelli bir çocuğa sahip oldukları gerçeğini kabul etmelerinde yardımcı olmak.
*Özürlü çocukları ile nasıl ilişki kuracakları, nasıl sürdürebilecekleri, onu içtenlikle nasıl kabul edecekleri konularında rehberlik etmek.
*Engelli bir çocuğa sahip tek ailenin kendilerinin olmadığını göstererek, aynı duyguyu yaşayan pek çok ailenin varlığından söz etmek.
*Başkaları ile paylaşamadıkları duygusal problemlerini paylaşmak.
*Engelli bir çocuğa sahip oldukları için kendilerini suçlu hissetmeleri ve bunun kendi günahları sonucu olduğu karmaşasının çözümüne yardımcı olmak.
*Çocuğun gelişim özelliklerine yönelik (bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal, kişilik, cinsel) aileleri bilgilendirmek.
*Aile ortamında yaşayan bireylerin birbirlerine ve engelli çocuğa karşı tutum ve davranışlarına ışık tutmak.
*Çevre-Aile ve çevre-çocuk iletişiminde ortaya çıkan sorunları aydınlatmak ve yol göstermek.
*Çocuğun evde eğitimi, okulda aldığı eğitim ve okul sonrası yaşamları hakkında aileleri bilgilendirmek.
*Çocuklarının yakın akraba, komşu çocukları ve okuldaki sınıf ve okul arkadaşları ile nasıl ilişki kurup devam ettirecekleri ve özel konularında yeterli bilgi kazanmaları, bilgileri davranış ve sağlıklı tavırlara dönüştürecek şekil ve düzeyde eğitim verebilmek.
Aileler farklı özellikleri olan çocukları olduğunu ilk öğrendiklerinde yaşadıkları duygular çok karmaşık duygulardır. Her ailenin kendine özgülüğünden, farklı kişilik özellikleri ve sosyal destek örüntüleri olduğundan yola çıkılarak, ailelerin yaşadıklarının da hem benzerlikler hem de farklılıklar gösterdiği düşünülebilir. Ailelere çocuklarının durumuna ilişkin ilk bilgilerin nasıl verildiği, ne gibi şart ve durumlarda ailenin bilgilendirildiği ailenin uyum sürecini belirleyen en önemli nedenlerden biridir. Anne babalara doğru bilgi verilerek uygun bir yaklaşımla iletişim kurulduğunda, ailenin bu beklemedikleri ve hazır olmadıkları duruma uyum sağlamada çok olumlu bir başlangıç yaptıkları düşünülmektedir. İlk anda, günlerde, aylarda, yıllarda yaşanılan duygular, uzmanların ailelerle ilk iletişiminin nasıl olduğu ile çok yakından ilişkilidir. Bu ilk etkileşime bağlı olarak anne-baba kızgınlık, yalnızlık ve çaresizlik duygularını yoğunlukla ve sürekli yaşayabilir, ya da kendini ve çocuğunu geliştirme yönünde daha güdüleyici ve destekleyici bir yaklaşımla, gelişim sürecine olumlu bir başlangıç sağlayabilir. Bu ilk etkileşim aslında, anne babanın çocuğa karşı temel tutumlarının oluşmasında da çok önemli bir temel taştır.
Aileler çocuğun özürünü kabul etmeme davranışı neticesinde psikolojik danışman ile iş birliği yapmaktan kaçınma eğilimindedirler. Özür ne olursa olsun anne-baba çocuğunu sürekli korumakta veya tam tersi ihmal etmektedir. Bunun için de aileye erişip sorunları ortaya çıkarma eğitimin en temel özelliğidir. Bu sorunlara çözüm bulmak ise, rehberlik hizmetlerinin kapsamına girmektedir. Bu çalışmalar aile rehberliği ve aile danışmanlık hizmetleri adı altında yapılabilir.

Aile Rehberliği

Aile rehberliği, çocukların gelişimine katkıda bulunabilmeleri amacıyla ailelere yapılan sistemli ve düzenli çalışmalardır. Bu çalışmalar iki yönlüdür. Birincisi, ailelere psikolojik yardım yapıp onları rahatlatmak ve özürlü çocuklarının kabulüne yardımcı olmaktır. İkincisi ise okul ve yuvada çocuklarına verilen eğitim programları konusunda bilgilendirerek, çocuklarının eğitimine katkıda bulunmalarını sağlamaktır. Onların eğitimine katkıda bulundukları ölçüde hem gereksinimler karşılanmakta hem de kendilerinin psikolojik olarak daha rahatlamaları sağlanmaktadır.
Ailenin tutum ve meraklarının çocuk gelişimi ve eğitimine uygun hale getirilmesi önemlidir. Bu önem aslında engelli çocukların eğitimi için değil, genel anlamda her türlü eğitim için geçerlidir. Aileleri bazı konularda bilgi ile donatmak ve özel öğretim yöntemlerinde aileleri işbirliği yapabilir hale getirmek aile rehberliği ile beraber yürütülmektedir. Çocuğun okulda kazandığı becerilerin ev ortamında aile ile işbirliği yapılarak pekiştirilmesi, eğitimin sürekliliği ve yaygınlaşması açısından da gereklidir. Özellikle bugün ülkemizde, özel eğitime gereksinimi olan çocuklara eğitim veren kurumların sayıca az olması, ayrıca bu kurumlarda çalışan personelin sayıca yetersiz oluşu da ailelerin eğitilerek, çocukların gelişimine katkıda bulunmalarını bir gereksinim haline getirmiştir.

Aile Danışmanlığı

Danışma, bu alanda bilgili ve deneyimli bir uzmanla özürlü çocuğun anne-babası arasında yer alan, anne-babanın sorunlarını çözmek için gerekli tutum ve becerileri geliştirmeleri üzerinde odaklaşan bir öğrenme sürecidir. Danışma sürecinde anne-babalara ifade etmekten kaçındıkları öfke, suçluluk, düşmanlık gibi duygularını özgürce ifade edebilmeleri için fırsatlar verilir, onlara kendileri ve çocukları için gerçekçi planlar yapabilmeleri konusunda yardım edilir. Anne-babaların kendi becerilerine inanmaya başlama ve sosyal çevre ile daha fazla iletişime girmelerine yardımcı olma psikolojik danışmanın hedefleri arasındadır.
Aile danışmanlığı çalışmaları,
1. Bilgi Verici Danışmanlık
2. Psikoterapi
3. Ana-Baba Eğitimi (aile -uzman işbirliği)
Programları olmak üzere 3 ana başlık altında gruplanabilir.
Bilgi verici danışmanlıkta belli bir özür hakkında, ne olduğu, nedenleri, özellikleri, gelişim alanları, çocuğun gereksinimleri hakkında aileye bilgi verilir. Bu süreç içerisinde ailelerin çeşitli duygu ve tepkilerini yaşamaları sağlanır. Bilgi verici danışmanlığın bir “grup ortamı” içinde yapılması, ailelerin birbirleriyle ve danışmanla karşılıklı bilgi, duygu, düşünce ve deneyim alış verişi yapmalarını ve sorular sormalarını sağlamaktadır. Anne babalar arasında böylesi bir etkileşimin olması yalnız olmadıklarını farketmelerine ve farklı çözüm yollarını öğrenmelerine de olumlu etki yapmaktadır.
Psikoterapötik yaklaşımda duygusal güçlüklere bağlı olarak anne-babanın yaşadıkları çatışmaları anlamalarına ve çözümlemelerine yardım edilir.
Anne-baba eğitimi programlarında ise anne babanın çocuklarıyla iletişimlerinde etkili olmalarını sağlayan teknikleri ve becerileri öğrenmeleri sağlanır.
Her üç yaklaşım birbirini tamamlayan zincirin halkaları gibidir. Ailenin var olan durumuna, problemlerine ve gereksinimlerine bağlı olarak bu yardım yöntemlerinden birisine veya hepsine başvurulabilir.

Aile ve Toplum

Çocuklarımızı toplumun tanıyabilmesi ve benimseyebilmesi için onlara diğer insanlarla birlikte olma fırsatları yaratmalı ve olabildiğince bağımsız yaşayabilmeleri için çaba göstermeliyiz. Çocuğumuzun topluma kaynaşabilmesi için en önemli adım, çocuğumuzu saklamak yerine onu topluma, yaşıtlarının arasına mümkün olduğunca çıkarmaya çalışmaktır. Yakın çevremize, akrabalara, merak edip soran herkese; çocuğumuzun özelliklerini söylemek, anlatmak da çocuğumuzun tanınması ve benimsenmesi için bir diğer önemli adımdır. Farklı özelliklere sahip bir çocuk ailesi içe kapanabilir, ev ziyaretlerine gitmeyi veya eve gelinmesini kısıtlamayı düşünebilir. Bu durum çocuğun sosyal gelişimi ve kabulü açısından hiç de uygun değildir. Misafirlere veya evine gidilecek kişilere çocuğa karşı nasıl davranmalarının uygun olacağı konusunda verilecek ip uçları, hem onların çocuğa uygun bir biçimde davranmasını sağlar, hem de çocuğun değişik kişilerle sosyal ilişkilerini artırır.
Hepimizin engelli çocukları ve ailelerini tanıması çok önemlidir. Anne-babalar, öğretmenler, çocuklarla çalışan diğer uzmanlar ve toplum, çocuklarımızı ve ailelerimizi tanıdıkları ölçüde onlarla daha anlamlı ilişkiler kurabilecekler ve yakınlaşıp seveceklerdir. Amacımız, acımak değil, tanıyıp kaynaşmak ve toplumsal duyarlılığı geliştirmek olmalıdır.
Bu bütün toplumun ortak çabası olmalıdır. Devlet yetkililerinin, gönüllü kuruluşların, iş ve endüstri liderlerinin ve temsilcilerinin, değişik disiplinlerden eğitimci ve uzmanların biraraya gelerek, bu süreci, bu gelişimi ve kaynaşmayı başarması gereklidir.
Ailenin sağlıklı, mutlu, güvenli yaşamı demek, devletin sağlıklı, mutlu ve güvenli yaşamı demektir. Görevlerini yerine getirmeleri için anne babaların mümkün olduğunca sağlıklı, mutlu, kuvvetli olmaları, ayakta durmaları gerekiyor. Engelli çocuk sahibi ailelerin kendilerine bakmak, dikkat etmek, sağlıklı yaşamak için ayrı, ulvi nedenleri var. Ne güzel bu şekilde de olsa yaşama sıkı sıkı sarılma gereği duymak.


TABLO 1 :ÖZEL EĞİTİM OKULLARI
(1996-1997 Öğretim Yılı)

<><><>
EĞİTİM VEREN KURUM
Kurum Sayısı
Öğrenci Sayısı
Öğretmen Sayısı
İşitme Engelliler Okulu
47
5,812
808

Görme Engelliler Okulu
9
904
172

Ortopedik Engelliler Okulu
4
459
56

Hastane İlkokulu
24
280
32

Toplam
84
7,455
1,068

Kaynaştırma Yolu İle Eğitim
(*)
5,650
(*)

Özel Eğitim Sınıfı
(*)
10,913
(*)

Genel Toplam
84
24,018
1,068


(*) Diğer Örgün Eğitim Okulları içinde öğrenim gördüklerinden okul ve öğretmen sayıları verilmemiştir.
Ülkemizde Kaynaştırma Uygulamaları
Özel eğitim gerektiren öğrencilerin normal akranlarıyla aynı sınıfta ve aynı okulda eğitim görmelerini sağlamaya yönelik çalışmalara öncelik verilmektedir. Bu noktadan hareketle, durumu uygun olan öğrenciler normal sınıflarda kaynaştırma uygulamalarına alınmaktadır. Durumu normal akranlarıyla aynı sınıfta öğrenim görmeye uygun olmayan öğrenciler için normal okulların bünyesinde özel eğitim sınıfları açılmaktadır. Kaynaştırma uygulamalarına devam eden öğrencilerin bireysel özellikleri dikkate alınarak mevcut ilköğretim programı uygulanmaktadır. Sadece, zihinsel öğrenme yetersizliği olan öğrenciler için, özellikleri dikkate alınarak hazırlanmış olan ayrı ilköğretim programı uygulanmaktadır.

 

Engelli çocukların normal gelişim gösteren çocuklardan soyutlanması duygusal ve sosyal gelişimlerini olumsuz yönde etkilediği kadar dil ve zihin kapasitelerinin ge1işimi açısından da çok önemli fırsatlardan yoksun kalmalarına. neden olmaktadır. Entegrasyon hem normal hem de özürlü çocuklar için önemli bir fırsatın başlangıcıdır. İnsan hakları da bunu öngörmektedir.

Bu nedenle özürlü çocuklar ile normal gelişim gösteren çocukların sistematik bir entegrasyon uygulaması içinde mutlaka daha fazla birarada olmaları desteklenmelidir. Ancak bu birliktelikte, çocukların fiziksel olarak birarada bulunmalarının yanısıra, duygusal olarak da birbirlerinin varlığını kabul etmeleri önemlidir. Entegrasyon, duygusal, akademik ve fiziksel düzeyde, her iki grup için bir bütünlük oluştuğu anda, amacına ulaşmış demektir. Eğitimde kaynaştırma hem araç, hem de amaçtır.
Kaynaştırma her düzeyde, okulöncesinden başlayarak daha ileri yaşlarda da yapılabilir. Entegrasyonun esasları, her düzeyde aynı  temel prensiplere dayanmaktadır. Temel becerilerin kazanılması açısından okulöncesi dönemdeki entegrasyonun önemi büyüktür. Çünkü bu dönemdeki kazançlar, daha sonra gelişecek beceriler için temel oluşturmaktadır. Okulöncesi eğitiminde amaç, çocukların gelişim özelliklerini  yetenek ve bireysel  farklılıklarını gözönünde bulundurarak, onların dil, zihin, motor, sosyal ve duygusal beceri gelişimlerini
desteklemektir. Normal gelişim gösteren çocuklar için olduğu kadar özürlü çocuklarında yeteneklerini geliştirmeleri, çevreleriyle uyumlu olabilmeleri olumlu sosyal iletişim kurabilmeleri okulöncesi dönemden itibaren desteklenmelidir. Çocuğun küçük bir grupta kabul görmesi, olumlu benlik gelişimine neden olacak ve  topluma uyum göstermesi için atılan ilk temel adım olacaktır. Özürlü çocuk, iyi organize edilmiş planlı bir entegre eğilim programına alınacak olursa,farklı gelişimsel özellikleri olan normal çocukları model olma, gözleme fırsatından yararlanabilecektir. Ve bu durum, özürlü çocuğun gelişimsel ve sosyal davranışları bakımından ilerleme kaydetmesinde, etkili bir koşuldur. Bütün bu düşünceler ve yapılan bilimsel araştırmalar entegrasyona duyulan gereksinimi bir kez daha vurgulamaktadır.
KAYNAKLAR

Akkök, F. (1997).Farklı Özelliği Olan Çocuk ve Anne Babalarının Yaşadıkları. N. Karancı (Ed.), Farklılıkla Yaşamak Aile ve Toplumun Farklı Gereksinimleri Olan Bireylerle Birlikteliği. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.

Atik, B. (1986). Özel Eğitimde Entegrasyonun Önemi. YA-PA Okulöncesi Eğitimi Ve Yaygınlaştırılması Semineri, Ankara

Atik, B (1986). Okul öncesi çağındaki normal gelişim gösteren çocuklar ile Down Sendromlu çocukların tercih ettikleri oyun tiplerinin ve oyun içindeki sosyal iletişjm davranışlarının incelenmesi. H.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bilim Uzmanlığı Tezi. Ankara 1986.

Kuzgun, Y. (1992). Rehberlik ve Psikolojik Danışma. Ankara: ÖSYM Yayınları

Özgür, İ. (2000). Özel Eğitimde Aile Rehberliği ve Danışmanlık Hizmetlerinin Önemi. Özel Eğitimde Aile Eğitimi Sempozyumu. Ankara: 13-14 Nisan 2000.

Uğurlu, H. (1993). Okulöncesi Eğitimde Entegrasyon.YA-PA Okulöncesi Eğitimi Ve Yaygınlaştırılması Semineri, Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder