Paylaşma; bölüşmek, pay etmek anlamındadır (TDK). Erken çocukluk döneminden başlayarak; kişisel, duygusal ve akademik başarılarının yanı sıra sosyal beceriler de geliştirmesinin önemi vurgulanmaktadır. Bu sosyal becerileriler; grupla bir iş yürütme, duygulara yönelik beceriler, saldırgan davranışlar ile başa çıkmaya yönelik beceriler, stres durumlarıyla başa çıkma ve plan yapma ve problem çözme olarak gruplanabilir. “Paylaşma” becerilerini ise saldırgan davranışlar ile başa çıkmaya yönelik beceriler kapsamında ele alınmıştır. Çocuk ve ergenlerdeki sosyal becerileri; akranlarla ilişkili beceriler, kendini kontrol etme becerileri, akademik beceriler, uyma becerileri, atılganlık becerileri boyutlarında olduğunu belirten araştırmacılar ise paylaşama davranışını “uyma becerileri” içinde ele almışlarıdır. Sosyal becerilerin yeterince geliştirilememe sebepleri; çocuğun bir beceriyi, davranışı göstermekten korkması veya kaygı duyarak yapmaması, o beceriyi öğrenmek için yeterince fırsata sahip olmaması gibi nedenlerin olabileceği ve o beceriler hakkında anne babaların çocukları yeterince bilgilendirmemesi gelmektedir.
12-18 aylık bebeklerde paylaşma, aileleri ve diğer yetişkinlere yiyecek veya herhangi bir objeyi vermeleriyle görülür. Genellikle başkalarından çok kendilerini düşünerek kendilerine ait olan şeylere dokunulmasını istemezler. İki yaşa doğru bebek, dildeki gelişmeyle etrafındaki insanlarla ilişki kurmaya başlar. Bebeklikten çocukluğa geçen bir “çocuk” için duygusal gelişim anlamında aşılması gereken birçok konu vardır. Bu konuların en başında, kendisinin ayrı bir birey olduğunu kavramak gelir. Artık bebeklik dönemindeki gibi, her konuda anneye bağımlı değildir. Kendi başına yürüyebilmekte, koşabilmekte, konuşabilmekte, hatta tuvaletini kontrol edebilmektedir. Bu beceriler, çocuğun ayrı bir birey olma duygusunu güçlendirir. Ayrışmış bir bireyin kendine ait eşyaları da vardır. Bu yaşta yaşıtlarıyla eşyasını paylaşmaz, paylaşma kavramını değerlendiremez. Bu beceri hâlâ gelişmediğinden, oyuncaklar nedeniyle kavga edilir. Tümüyle benmerkezci düşünürler. Bu yaş çocuklarına göre dünya onların çevresinde dönüyordur, sadece kendi istek ve ihtiyaçları önemlidir. Kendi isteklerini bilirler, ancak karşılarındaki kişinin de ihtiyaçları olabileceğini düşünecek zihinsel olgunlukta değillerdir. Çocuğun eşyalarını paylaşmayı öğrenmeden önce onlara sahip olmayı öğrenmesi gerekir. Sahip olma duygusu gelişmeden paylaşma duygusu gelişmez.
İkibuçuk üç yaşlarında paylaşmanın temelleri de atılmaktadır. 3 yaş çocukların daha sosyal olmaya başladığı, bazen yardım ettiği, paylaştığı ve işbirliği de yaptığı gözlenmiştir. Bu yaşın ilk yarısında çocuk eğer bir grup içinde büyütülmemişse diğer çocukları birey olarak kabul etmekte zorlanır. Dolayısıyla bu dönemde paylaşma belirgin değildir. Bu yaş genelinde çocukların egosantrik yapısında önceki yıllara nazaran azalma olup, küçük grup oyunlarında sırasını bekleyebilir, oyuncaklarını paylaşabilir.
4 yaş çocuğu yaşıtlarıyla da uzun süre oynamaya başlamasına rağmen kendi isteklerinden hemen vazgeçemez. Çocuklar 4 yaşından itibaren seçici olarak paylaşmaya başlarlar; kendilerine sakladıkları oyuncaklar da vardır, çok güvendikleri arkadaşlarına verecekleri oyuncaklar da.
5 - 6 yaş çocuğu için, arkadaşlarıyla birlikte olmak önemlidir. Sosyal dünya hakkında bilgi edinmesiyle paylaşmanın belli değeri olduğunu paylaşma sonucu öğrenir. Zamanla çevresindeki kişilerle eşyasını paylaşması hakkında mantıklı karşılaştırmalar yapmaya başlar. Okul öncesi çocuklarda çok yönlü duyuşsal ve sosyal alanlardaki yaşantılar eksiktir. Örneğin; elindeki olanakları arkadaşlarına parçalayıp dağıtabilme, fikir tartışması yapabilme vb. Paylaşma empati yeteneği ile çok bağlantılıdır. Bir çocuk için arkadaşının isteklerini yerine getirmekten memnun olma duygusu, onun isteklerini kavrayabilme ancak 5-6 yaşından sonra oluşur.
Çocuklara paylaşma, işbirliği, yardımlaşma ve empati gibi özellikler öğretilmeye çalışılır. Çoğu ebeveyn çocuklarını kardeşleri ya da arkadaşlarıyla eşyalarını paylaşmaları konusunda zorlarlar. Oysa çocuklar kendilerine ait nesneleri ancak 4-6 yaş arasında paylaşabilirler. Sahip olma duygusu çocuğun benlik değerini de arttıran bir duygudur. Eşyalarını vermeye zorlanan çocuk, kendi istek ve ihtiyaçlarının önemsiz olduğunu düşünmeye başlar ve kendine verdiği değer giderek azalır. Zorlanan ve öğüt dinleyen çocuk, paylaşmayı öğrenmez. Çocuğun olumlu sosyal davranışta bulunabilmesi için kendi sürecini yaşaması ve toplumun öngördüğü olumlu değerler konusunda fikir sahibi olması esastır. Çocuğun anlamlaştırdığı toplumsal davranışlara kendi iradesiyle yöneldiği anda olumlu davranışın geliştiğinden söz edilir. Bunun için bilişsel olgunlaşmanın da önemi unutulmamalıdır.
Çocuklarda paylaşma becerisini etkileyen faktörler ise;
Yaş: Çocuklarda paylaşmaya yönelik davranışlar yaşla bağlantılıdır. Çocukları 5-6 yaşından önce paylaşma konusunda zorlamamak gerekir. Aksi takdirde çocuk kendi istek ve ihtiyaçlarının önemsiz olduğunu düşünmeye başlar ve kendine verdiği değer giderek azalır. Yaşından önce eşyalarını başkalarına vermeye zorlanan çocuklarda dikkat süresi kısalmaya başlar, dikkat sorunları yaşanabilir.
Modeller: Çocuklara paylaşma konusunda öncelikle ebeveyni, öğretmeni gibi yetişkinlerin model olması gerekir. Paylaşma ve yardımseverlik davranışını büyük çocuklar ana-babalarını taklit ederek öğrenirler. Ancak bebeklikteki ilk paylaşma davranışının kaynağı henüz açıklanamamıştır.
Okul öncesi eğitim kurumları; çocuklarda paylaşma becerisinin kazandırılmasında okul öncesi eğitim kurumunun büyük bir önemi vardır. Okul öncesi eğitimi çocuğun grup içine katılmasını, yardımlaşma ve paylaşma gibi birçok beceri kazanmasını sağlar.
Sahip olma duygusu: Çocuğun eşyalarını paylaşmayı öğrenmeden önce onlara sahip olmayı öğrenmesi gerekir. Sahip olma duygusu gelişmeden paylaşma duygusu gelişmez.
Empati: Paylaşma empati yeteneği ile ilgilidir. Yardıma ihtiyaç duyan kişi ile empati kurulduğunda yardım edilmesi, eldekilerin paylaşılması büyük bir ihtimaldir.
Eğitim programları: Öğrencilere sınıfta yardım istemeyi ve paylaşmayı gerçekleştirebilecekleri birçok fırsatlar sağlanmalıdır. Günümüzde çoğu okulda verilen değerler eğitimi ile paylaşma konusunda da kaliteli çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalarda, öğretmenlerin ya da ebeveynlerin öğrencileri övmesi ve başka olumlu pekiştirmeler vermesi önemlidir.
Yetişkin tutumları: Yetişkinlerin çocuklara örnek olmakta ve tutumları çocuklarda görülen paylaşma ve yardım etme davranışını çok kuvvetli bir şekilde etkilemektedir. Yetişkinlerin aşırı titiz ve kuralcı olduğu durumlarda çocuk, eleştiri alacağını düşünüp çekinebilir. Bu onu bencil, cimri ve inatçı yapabilir.
Grupla çalışma: Çocukların iş birliği ve yardımlaşma becerilerinin gelişimi için grupla çalışma imkânı oluşturulmalıdır.
Oyun: Arkadaşlarıyla beraber oyunlar oynayan çocuklar; paylaşma, bekleme, sabırlı olma gibi duygularla; işbirliği yapma gibi sosyal hayatında ona lazım olan yetenekleri kazanacaktır.
Paylaşma duygusunu geliştirebilmek için;
Çocukları 5-6 yaşından önce paylaşma konusunda zorlamamak,
Öncelikle model olmak,
İçinde paylaşma temasının geçtiği oyunlar oynamak, (Al-ver oyunları: Çocuğunuzun elindeki oyuncağı isteyin, o oyuncakla birkaç saniye ilgilenip tekrar geri verin. Bu şekilde, çocuk verdiği bir şeyin ona geri geleceğini kavramaya başlayacaktır. Bir paylaşım kutusu oluşturun. Bu kutunun içinde çocuğunuzun arkadaşıyla ya da kardeşiyle paylaşacağı oyuncaklar olsun. Bunlar birkaç oyuncak, boya kalemi, kağıt, top türünde oyuncaklar olabilir. Aynı zamanda çocuğunuzun, arkadaşlarıyla, kardeşleriyle hiçbir şekilde paylaşmak istemediği oyuncaklar olmasına da izin verin; çocuğun mutlaka kendine ait bir özeli olsun).
Süreye belirlemek (Bir çalar saatle, birinin oyuncakla oynama süresinin bittiğini, oyuncağın diğerine geçeceğini belirtin. Çocuğun bu kuralı kavraması için en az 3-4 yaşında olması gerekir.) gerekecektir.
Paylaşma, yardımseverlik çocuğun akademik başarısıyla doğrudan ilişkili olmasa da çocukta sosyal ve duygusal gelişimi hızlandırdığı kabul edilen bir gerçektir. Çünkü bu tip davranışlar çocuğun çevresindekilerle daha iyi iletişim kurarak kendisini ifade etmesini sağlamaktadır. Ayrıca paylaşmaya istekli çocuklar her ortamda daha fazla kabul görürler. Bu nedenle bu beceriler hem aile için de hem de eğitim kurumlarında cesaretlendirilmelidir. Unutmayalım, hepimizi tek tek yöneten yaşamın temel değerleridir. Bu değerlerin çocuklarımızda gelişimini tesadüflere ya da sosyal çevreye bırakmayalım, bizzat etkin olalım.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Sevgiler,
Gülçin KARADENİZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder