21 Mart 2012 Çarşamba

Oyuncak, Oyuncak Seçimi, Cinsiyet Rolü ve Yaratıcılık


Singer’in (1998) aktarımıyla, M.Ö. 2600 yıllarında Mezapotamya’nın Kish kentine ait bulgularda çocukların çamurdan yapılan çıngıraklarla oynadıkları bulundu. Çocuklar arasında en popüler oyun araçları doğal ya da evdeki malzemelerden yapılmış oyuncaklardı (istiridyeler, kemik, yaprak, tahta parçaları ya da ip). Erkek çocuklar yetenek gerektiren oyunlar oynarken, kız çocuklar daha sakin oyunları tercih ederlerdi. Günümüzde birçok çocuk, televizyonda reklamını gördükleri oyuncakların çoğuna sahip ya da en azından onları tanımaktadır. Eroctor Set ve Tinkertoys’un yerini legolar alırken elektronik patlama sonucunda ise bilgisayarlar, video oyunları, konuşan hayvanlar ve bebekler ortaya çıkmıştır. Birçok oyuncak pille çalışabilmekte ve uzaktan kontrol edilebilmektedir. Oyuncak ayıların içine konan küçük bir araç ile konuşmaları ya da söylenenleri tekrar etmeleri sağlanmaktadır. Sese duyarlı mekanik oyuncakların çocuğun yaratıcılığındaki etkileri düşünülürse, oyuncak ayıların ve bebeklerin içindeki bu kısıtlı programlar çocuğun konuşma yeteneğini geliştirmeye yardımcı olmamaktadır. Çocuğun konuşmalarını tekrar eden oyuncakların daha yararlı olduğu düşünülmektedir. Böylece çocuk nasıl konuştuğunu oyuncağı sayesinde duyar. Ancak belirli konuşmaları söyleyen oyuncaklardan çok çocuğun ayısıyla konuşması ve ayısının buna karşılık vermesinin  yaratıcı becerileri geliştirdiği düşünülmektedir. Mary Ann Pulaski, çocukların yuva döneminden okul dönemine kadar ve bu süre içinde verilen oyuncaklara ve yapılarına göre çocukların hayal gücü ve oyun temalarının değiştiğini ve geliştiğini söylemektedir. Dört-beş yaşındaki çocuklardan oluşan küçük gruplar üzerinde yapılan bir çalışmada, çocukların sosyal oyunlarda bulmaca, lego, küçük tahtalar, renkli nesneler yerine giysi, telefon, oyuncak hayvanlar ve kuklalar kullanmalarının yaratıcılığın geliştirilmesi için daha önemli olduğunu vurgulamaktadır (Singer, 1998:118-119). Uluğ’a (1997) göre en iyi oyuncak, çocuğu uzun süre uyaran ve sonradan tekrar tekrar ele alacağı, her seferinde daha çok uyarıcı ve zevk verendir. İlginç olan, çocukların çöp kutusu gibi oyuncak olmayan nesneleri daha çok taklit oyunlarında kullanmalarıdır. Bu da beş yedi yaş arasındaki küçük çocukların sembolik oyunlarında etkilidir. Küçük çocukların taklit oyunlarında çevrelerindeki nesneleri tanıtan oyuncaklara (mobilyalar, bebekler, arabalar) ihtiyaçları olduğu görülmüştür. Çocukların yetenekleri geliştikçe oyunlarında gerçek nesneleri (kutular, çamur) kullanmaya başlarlar. Konuşma yetenekleri geliştikçe taklit oyunlarında daha fazla  konuşurlar ve gerçek nesnelere olan bağımlılıkları azalmaktadır. Birçok oyuncak sunulduğunda, sosyoekonomik derecesi düşük olan çocukların oyuncaklarla daha yaratıcı bir şekilde oynadıkları gözlenmiştir (Singer, 1998:120).
Hayal oyunlarının bulunan yere, cinsiyete, yaşa ve oyuncağın türüne göre değiştiği görülmüştür. Okul öncesi dönemde taklit oyunlarını iyi oynayan çocukların, yalnız oynayan ya da daha pasif olan çocuklara göre daha yaratıcı, daha mutlu ve paylaşımcı olduklarını tespit edilmiştir. Genel olarak araştırmaların çoğunda okul öncesi dönemde basit taklitlerle başlayarak, daha karmaşık, dil kullanımı gerektiren ve nesneye olan bağımlılığın azaldığı sosyal taklit oyunlarına dönüştüğü vurgulanmıştır. Çocuklar altı-yedi yaşına geldiklerinde sembolik ve hayali oyunlarını bırakmaya başlar ve Piaget’nin “kurallı oyunlar” olarak tanımladığı döneme girerler. Çocukların mantıklı düşünme kapasiteleri, motor davranışları, dikkatleri, adapte olma yetenekleri arttıkça oyunların tarzı ve fonksiyonları değişir. Bu dönemde çocuklar; kayak yapmaya, bisiklete binmeye, yap boz oyunları oynama, çeşitli sanatsal uğraşlar edinmeye ve okumaya başlarlar (Singer, 1998).
Çocuk ergenlik dönemine girdiğinde hayal oyunları artık eskisi kadar önemli olmasa da bilgisayar ve video oyunlarında, okulda ya da okul sonrası gerçekleştirilen drama, amatör filmlerde kendini gösterir. Ergenlikten itibaren yeni davranışların oluşmasını sağlayan ifade ve uyum kişisel düşüncelerle oluşur. Ergenlikte, çeşitli olasılıklar ortaya çıkar, hayal gücü genişler. Bununla birlikte yetişkinliğin ilk döneminde bu seçenekler yok olur. Hayallerin yapısı değişerek, aile kurma, toplumda belirgin bir yer edinme isteğiyle daha gerçekçi hale gelir. Kişilerin neşe hakkındaki düşüncesi değişir. Çocukların ileri çocukluk döneminde dramatik, ya da tiyatro oyunları ile hayallerini yansıtması düzenli taklit etmeyi, mantıklı kurallar koymayı toplumsal hayaller oluşturmayı ve kişisel yetenekleri geliştirmeyi sağlayabilir.
Kız ve erkek çocuklar arasındaki ilişkilerde ilginçtir. Kız çocukların hayali oyun arkadaşları daha insani yönlere sahiptir, Louise Bates Ames ise bunu kız çocukların hayal gücünün daha fazla olmasına bağlamaktadır. Thomas Jersild, bu cinsiyet farklılıklarının kültürleri yansıttığını ve erkek çocukların kız çocuklara göre daha az hayali arkadaş edindiğini belirtmektedir. Ana okullarında gerçekleştirilen bir çalışma dört-beş yaşındaki erkek çocukların duygularını daha rahat ifade ettiği ancak evde oynanan oyunlarda kız çocukların daha hayalci olduğu saptanmıştır. Rohwer, erken yaşta ortaya çıkan benzetme yeteneklerinin gelişmesi için çocukların sözle ifade ve içeriği belirleme konusunda eğitilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Piaget ve Inhelder, erken oluşan benzetmelerin basit yansımaların zıddı olduğunu öncelikle altı sekiz yaş arasında ortaya çıktığını söylemektedir. Yaratıcı oyunlarla belirli benzetme davranışları arasında bazı bağlantılar vardır. Litt, görüşme yöntemlerini temel olarak on yaşındaki çocukların yaratıcı oyunlar ile ilgili düşüncelerini karşılaştırmış bu yaşta yaratıcı oyunlar oynayan ve hayali oyun arkadaşı olan çocukların (araştırma grubunun % 40”i) etkili benzetmeler konusunda daha yetenekli olduğunu saptamıştır. Litt, aynı zamanda hayali oyunlar, Guilford’un çalışmasında ölçüt olarak alınan farklı yaratıcılıklar ve akıcı yaratıcılık arasında da bir ilişki olduğunu gözlemlemiştir.
Yaratıcı oyunlar ve yaratıcılık yeteneği arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok çalışma yapılmıştır. Yaratıcı oyunlarla ilgili sistematik çalışmalar, anıların ve çocuklukta oynanan hayali oyunların daha sonraki planlama yeteneği ve sembolik düşüncelerle olan ilişkisini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Rogers, çocuk için yaratıcı ortamın sağlanmasında ailenin yapacağı üç temel noktayı şöyle dile getirmiştir;
Açıklık,
İçsel değerlendirme,
Oyuncaklarla oynama yeteneği.
Çocukların oyunları anlamsızca görünse ya da gerçeğe uygun olmasa da onlara gülmemek, dalga geçmemek gerekir. Unutmayın oyun çocuğun en ciddi işidir!


Sevgiler,


Gülçin KARADENİZ







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder