22 Mart 2012 Perşembe

Öfke


Öfke; evrensel,  doğal, anlaşılabilen hemen hemen bütün insanların, başkalarının istenmeyen ve beklenmeyen davranışlarına karşı yanıt verdikleri temel bir duygudur (Schiraldi, Hallmark,  Kerr, 2002; Tafrate, Kassinove ve Dundin, 2002). Kızgınlık, saldırganlık ve öfke gibi kelimeler birbirlerinin yerine sıklıkla kullanılmaktadır (Bilge 1996).  Saldırganlık, öfkenin davranışsal ve kontrolsüz olarak ortaya çıkmasıdır.  Berkovvıtz (1993) düşmanca ve saldırgan davranışları benzer olarak değerlendirirken, Spıelberger ve arkadaşları (1995) saldırganlığı öfkeden ve düşmancıl duygu ve tutumlardan ayrı olarak değerlendirmektedirler.

Öfke; bireyin planlar, istek ve ihtiyaçlar engellendiğinde ve haksızlık, adaletsizlik ve kendi benliğine yönelik bir tehdit algıladığında yaşanan temel duygulardan biridir. Öfke bireyin kendini  savunmak  ve karşıdakini uyarmak  amacıyla ortaya koyduğu bir duygulan m biçimidir. Öfkenin ortaya konulması  bir  şekilde  sözel  ya  da  davranışsal   veya   fizyolojik  bir  biçimde olabilir (Ksaç,1997).

Calamari   ve  Pini’ye   (2003)   göre ise,  çoğunlukla   korku   ile bağlantılı,  içe yönelik  veya   dışa  vurulan,  kontrollü  veya  çözümlenmiş olan  temel  bir  duygu olarak düşünülür. Kalogerakis’e (2004) göre öfke tepkisi bütün yaşlarda ve bütün kültürlerde görülen doğal bir tepkidir. Schiraldi ve Hallmark Kerr’e (2002) göre ise öfke; evrensel, doğal ve anlaşılabilen bir duygudur.

Öfke;  doğal,  normal ve insana özgü bir duygudur. Duygular ve davranışlar yaygın olarak karıştırılsa bile, öfke bir davranış tarzı değildir. Kronik öfke sağlık için tehlikeli olabilir; Öfke; ortaya çıkmadan tehlikesiz hale getirebilir (Alberti ve Emmons,2002).

Herhangi bir öfke durumunda aşağıdaki beş boyut birlikte çalışır:
1- Düşünce: Bizi öfkelendiren olay, durum ya da kişiyle ilgili mevcut düşüncelerimiz (Reddedildiğini, engellendiğini, yetersiz olduğunu düşünmek).
2- Heyecan: Öfkeyle birlikte hissettiğimiz fizyolojik tepkiler (Kalbin hızlı carpması, ates basması, sık sık ve zor nefes alma, ağrılar).
3- İletişim: Öfkemizi çevremize gösterme seklimiz (Sözlü veya sözsüz mesajlarla çevremizi haberdar etmek, ses tonunun yükselmesi, öfkeli bir bakış, kaçınma).
4- Duygu: Öfkelendiğimiz zaman gösterdiğimiz duygular (Kızgınlık, can sıkıntısı, bıkkınlık gibi duyguların yaşanması).
5- Davranış: Öfkelendiğimiz zaman gösterdiğimiz davranışlar (Bağırmak, eşyaları kırmak, duvarlara vurmak veya saldırgan davranışlarda bulunmak).

Kız çocuklar ve erkek çocuklar eşit sıklıkta öfkelendikleri halde, kızların öfke ifadelerinde toplumsal baskılar söz konusudur (Eagly ve Steffen, 1986). Erken çocukluk döneminden itibaren kızlar çatışmalar çözmek için uyumlu ilişkiler geliştirmeye başlarlar. Kadın cinsiyet rolünün gelişiminde toplumsal kurallarda uyumlu olmak önemli bulunmaktadır (Lever, 1976; Miller, 1991; Surrey, 1991). Ebeveynler, çocuğun cinsiyetine bağlı olarak kabul edilebilir ve kabul edilemez duygu örüntüsünü vurgulayarak, bu cinsiyet rolünün önemi üzerinde daha fazla durmaktadırlar.  Perry, Perry ve Weiss (1989) kızlar ve erkeklerle yaptıkları bir çalışmada, saldırgan davranışlarda bulunan kız çocukların, erkeklere göre daha az onaylandıkların ve daha çok cezalandırıldıklarını bulmuştur. Yapılan diğer bir araştırmada ise, anasınıfından ilkokula geçen çocukların anneleri, kız çocuklarının saldırgan davranışlarna, erkek çocukların saldırgan davranışlarına göre daha az toleranslı davrandıkları saptanmıştır (Mills ve Rubin, 1992).  Bu durumda kızların, olumsuz sosyal tepkiler nedeniyle öfkelerini içselleştirmekleri normaldir.

Yetişkinlikte, çatışma çözmedeki başarısızlık, kontrol kaybı ve suça eğilim bakımından eşitlenirler (Campbell ve Muncer, 1994). Böylece öfke ifadesinde kızlar ve kadınlar arasında bir ikilem oluşur. Kadınlar, öfkelerini ifade ettikleri durumlarda, sosyal red ve duygusal acı yaşayabilmektedirler (akt. Saçar, 2007, Hatch, Forgays ve Kirby, 2001).

Öfke, günlük yaşamda sıklıkla yaşanılan bir duygu olmasına rağmen, çoğunluğun bu yüzden başı derde girmektedir.  Bu da, insanları öfkelenmekten korkmasına veya öfkesini yaşamamasına neden olmaktadır. Oysa öfkenin bastırılması, varolan enerjinin içe döndürülmesidir  ve  kendisine zarar   vermesidir  (Kısaç,1997).

Öfke ile başa çıkmak için; fizyolojik uygulamalar (nefes egzersizleri, kas gevşetme egzersizleri, spor yapmak vb.), zihinsel tepkiler (olumlu düşünme, duyguları paylaşma) ve davranışsal tepkiler vermek (zamanı etkili kullanmak, etkili iletişim kurmak) etkilidir.

Peki öfkemizi Nasıl Kontrol Edeceğiz?
  • Kızgınlığın altında yatan üzüntü ve korkularınızla yüzleşin, tanımaya calışın.
  • Empatik anlayısı geliştirin.
  • En cok öfkelendiğiniz şeyler ve öfkeye verdiğiniz tepkiler konusunda bilinçlenin.
  • Dinlemek ve iyi iletişim kurmak ve öfkeyi azaltmak icin şarttır.
  • Öfkelenmemize neden olan olumsuz inanışlarınızı değiştirmek icin uğraş verin.
  • Gevşemeye yönelik çalışmalar yapın.

Herkes öfkelenebilir. Bu kolaydır. Ne var ki; doğru insana, doğru derecede, doğru zamanda, doğru maksatla ve doğru bicimde öfkelenmek
İste Bu Zordur!! (Aristo)

Sevgiler,

Gülçin Karadeniz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder