Çocuk dünyaya geldiğinde ilk önce anne-babasıyla iletişim kurar. Anne, babanın çocuğa olan sevgisi, ilgisi, ihtiyaçlarını karşılaması onu bir birey haline getirecektir. Bebek, çocukluğa doğru geliştikçe yeni beceriler kazanmaya, davranışlarını kendi denetimi altına almaya başlar. Bu dönemde ailenin rehberliği çocuğun gelişimi üzerinde çok etkili olur. Tutarsız anne baba tutumları ve bozuk aile yapısı, sağlıksız bir gelişimin ve uyumsuzlukların başlıca kaynağı olabilir. Anne-baba, bazen çocuğun her istediğini/ dediğini yaparak onun kendi gelişimine yön vermesini engeller. Bazen de çok tam tersini yaparak uygunsuz davranış örüntülerinin gelişimine neden olur.
Rousseau (1762) çocuğun doğduğun da bütün iyi özellikleri içinde barındırdığını ancak bunun topluma ve aileye bağlı olduğunu belirtmiştir. Zamanla bu görüş yerini “Genetik mi? Çevre mi?” tartışmasına günümüzde ise yerini Engel’in (1977) yılında Von Bertalanffy’nin Genel Sistem Teorisi’nden yola çıkarak geliştirdiği biyo-psiko-sosyal insan yaklaşımına bırakmıştır.
Sears ve Macoby (1950), ailelerle birebir yaptıkları görüşmeler sonucunda çocuk yetiştirme örüntülerini ve buna ilişkin disiplin yöntemlerini ortaya koymuşlardır. Sears ve arkadaşlarının 300 anne ile yüz yüze yaptıkları görüşmelerde, annelere çocuk yetiştirme örüntüleri ve disiplin tekniklerini anlamaya yönelik sorular sormuştur. Sears (1957)ye göre; annelerin kullandığı iki farklı disiplin yöntemi vardır. Birincisi “sevgi merkezli yaklaşım”, ikincisi ise “nesne merkezli yaklaşım”dır. Sevgi merkezli yaklaşımda; çocuğun davranışlarının yönlendirilmesinde genellikle anneler, sıcaklık, övgü gibi duygusal etkiyi öne çıkaran öğeleri çocuğa vermekte veya bunları ortamdan çekmekte iken, nesne merkezli disiplin yaklaşımında ise oyuncak, ekstra oyun zamanı verme gibi eğlendirici unsurları devreye sokulmakta veya ortamdan çekmektedir. Sears, özellikle sevgi odaklı disiplin uygulayan annelerin, çocuklarının toplumsal değerleri daha kolay içselleştirdiklerini ve davranışlarına yansıttıklarını, ayrıca sevgi odaklı disiplin anlayışı ile büyüyen çocukların kendi kendilerini kontrol etmeleri ve benlik saygısı gelişiminin de diğerlerinden yüksek olduğunu belirtmiştir.
1970’li yıllarda Baumrid anne-baba tutumlarını sınıflandırmak için okul öncesi dönemdeki çocuklara yönelik ev ortamında yaptığı gözlemler ve laboratuar çalışmalarında; otoriter, demokratik ve izin verici olmak üzere üç çeşit anne-baba tutumu ortaya koymuştur. Kısaca, otoriter ailelerde, kurallar vardır ve bu kurallar katı bir şekilde uygulanır, bu ailelerde sadakate değer verilirken çocukla ikili iletişime girilmez. Demokratik ailede bağımsız düşünmenin teşvik edilmesi ve bireysellik değerlidir, çocuğun kendini ifade edebilmesi ve kuralların anne baba tarafından kontrol edilmesi yerine çocuğun kendini kontrolü daha önemlidir, çocukla ikili iletişim kanalları açık ve sıcaktır. İzin verici ailelerde ise çocuğa sınır koyma söz konusu değildir, nadiren disiplin uygulanır, bu aileler de sıcak ve kabule yatkın ve genellikle çocuğa koşulsuz destek sunarlar, çocuk tam bir serbestlik içindedir ve aile tarafından mutlak bir kabul söz konusudur (Baumrind 1967, 1971) . Baumrind, çocuk yetiştirmede anne baba tutumlarını sınıflandırırken dört ana boyut tespit etmiş ve bu boyutlara göre sınıflandırmasını gerçekleştirmiştir. Bu boyutlar; kontrol, bakım/destek, açık iletişim ve olgunluk beklentisi boyutlarıdır. Kontrol boyutu ebeveyn tarafından konulan kurallara çocuğun ne ölçüde uyması gerektiğini göstermektedir. Açık iletişim boyutu ebeveynlerin karar alırken çocukların fikirlerine ne derecede önem verdiklerini gösterir. Olgunluk beklentisi boyutu ebeveynlerin çocukları zihinsel, duygusal ve sosyal alanlarda başarılı olmaları için ne derecede desteklediklerini gösterir. Bakım-destek boyutu ise ebeveynlerin çocuk ile olan ilişkilerinde ne derece sıcak, yakın ve sevecen olduklarını gösterir. Baumrind’in (1991) sınıflamasına göre kontrol ve olgunluk beklentisi boyutlarında yüksek, diğer iki boyutta düşük dereceye sahip ebeveynler otoriter olarak sınıflanırken dört boyutta da yüksek dereceye sahip ebeveynler demokratik olarak sınıflanmaktadırlar. İzin verici ebeveynler ise kontrol ve olgunluk beklentisi boyutlarında düşük diğer iki boyutta ise yüksek dereceye sahiptirler.
Maccoby ve Martin de bu konuda çalışmış araştırmacılardır. Onlar, anne-baba tutumlarını iki boyutta ele almışlardır. Bunlar, duyarlılık ve talepkarlık/kontroldür. Bu iki boyutlu bakış açısına göre dört farklı anne babalık stili tanımlanmıştır. Bu stiller ise demokratik, otoriter, izin verici/müsamahakâr ve izin verici/ihmalkârdır. Bu yeni modelde farklı olan ise Baumrind’in çalışmasındaki izin verici ana babalık stilinin ikiye ayrılmış olmasıdır (Yılmaz,1999). Maccoby ve Martin’e (1983) göre otoriter anne-babalar yüksek kontrol ve düşük duygusal sıcaklık sergilerler, çocukların isteklerine katı kurallar koyarlar ve bu kuralları çocukla tartışmazlar. Bu ebeveynler çocukları üzerinde bir güç uygularlar. Genellikle bu anne-babalar, çocuklarının ihtiyaçlarına duyarlı olmazlar, cezalandırıcı olurlar ve şefkatli davranmazlar. Otoriter tutum, çocuklarda ve ergenlerde duygusal ve sosyal uyumsuzluklara, ahlaksızlık, düşük özsaygı ve agresif davranışlara neden olur.
Ebeveyn tutumları; otoriter, demokratik ve izin verici tutumlar olup bu tutumların okul öncesi dönemde, orta çocukluk ve ergenlik dönemlerinde çocuğun sosyalleşmesi, bilişsel gelişimi ve kişilik yapısına farklı düzeylerde etkili olduğu ortaya konulmuştur (Baumrind, 1967, 1991; Dornbusch, vd.,1987; Glasgow, vd.,1997; Slicker, 1998).
Demokratik aile tutumları sergileyen ailelerin çocukları, okulda daha yüksek akademik başarı göstermekte, başarıya yönelimleri daha yüksek olmakta, bağımsız davranabilmekte, kendilerine güvenmekte, arkadaş canlısı ve takım çalışmasına daha yatkın olmaktadırlar. Aynı zamanda bu çocuklar daha az, depresif, kaygılı ve bağımı olmalarının yanında, oluşan duygusal problemlerle baş etme becerileride daha yüksektir.
Otoriter anne-baba tutumunun egemen olduğu ailelerden gelen çocuk ve ergenler, problem davranışlar sergilemeyen veya bu tür davranışlara katılmayan ve kabul edilir düzeyde bir okul başarısı gösterirken buna karşılık benlik saygısı düşük, olumsuz değerlendirilme kaygıları yüksek, depresyona girme riskleri yüksek ve problemle baş etme becerileri düşük kesimi oluşturmaktadır. İzin-verici anne-baba tutumunun egemen olduğu ailelerden gelen çocuklar ve ergenler ise, problem davranışlar sergileme veya bunlara katılma açısından daha yüksek potansiyel gösterirken okul başarılarının da daha düşük seviyelerde olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, bu grup öz-saygı ve sosyal işlevsellik açısından daha etkin ve depresyona girme eğilimi daha az olan sınıfı oluşturmaktadır (Baumrind, 1967, 1989; Maccoby ve Martin, 1983; Steinberg, Elman ve Mounts, 1989; Steinberg, Lamborn, Dornbusch ve Darling, 1992; Stice & Barrera, 1995; Özcan,1996; Slicker, 1998; Haktanır ve Baran,1998; Örgün, 2000; Erkan,2002; Wolfradt, Hempel ve Miles, 2003).
Bazı ailelerde çocuğa annenin ayrı, babanın ayrı bir tutum izlediği gözlenmektedir. Çocuğa konulan sınırların sürdürülebilmesi için anne-babanın davranışlarında tutarlı olması gerekir. Çocuğun benlik kavramı, kendi için önem taşıyan büyüklerin ona gösterdikleri tutumların bir yansıması olduğundan ana babadan gelen olumsuz tutumlar, çocuğun kendini değersiz bulmasıyla sonuçlanabilir. İstenen davranışları yaptığında ödüllendirilmeyen ve desteklenmeye çocuk onaylanan ve onaylanmayan davranışlarının ayrımını yapmada giderek güçlük çeker. Her anne babanın bilerek ya da bilmeyerek çocuklarına karşı tutumu değişik olabilmektedir. Bazı çocuklar daha çok sevilmekte, bazılarına baskı yapılmakta, bazıları ise sevilmeyen istenmeyen çocuklar olarak görülmektedir. Bütün bu tutumlar çocuğun hem kişiliğinin hem de sosyal gelişiminin değişik biçimler kazanmasına neden olmaktadır. Sizler ebeveyn olarak ; işbirliğine yatkın, çalışmaktan zevk alan, kendini ve diğer insanları seven, yaratıcı, vicdan sahibi bireylerin yetişmesi için, sevecen ve dengeli bir ortamda, sorumlulukların paylaşıldığı, hoşgörünün hakim olduğu, demokratik bir tutumla, duyarlı, dengeli ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilirsiniz.
Sevgiler,
Gülçin KARADENİZ