9 Aralık 2011 Cuma

Çocuk Gelişiminde ve Eğitiminde Oyunun Önemi Büyük Peki Ebeveynlere Düşen Görevler Neler???



Çoğu anne-baba, çocuklarının oyun oynamasını teşvik etmesine rağmen belki de(!!!) kültürün etkisi ile çocukları ile oynamıyor hatta onları başıboş bırakarak oyun oynadıklarına izin verdiklerini hatta ve hatta bir çok oyuncak alarak da bunu çok iyi bir şekilde yaptıklarını düşünebilmek!!! Oysa, oyunun çocuğun gelişimi ve eğitimi açısından önemi çok büyük! Oyun oynarken kazanılan deneyimler, bu deneyimler aracılığı ile oluşan duygu, düşünce ve beceriler, okul yaşamında akademik öğrenmeye; sosyal ve duygusal olarak ise; yaşam doyumu alan, mutlu ve uyumlu yetişkinler yetişmesinin temelinde rol almakta. En büyük görev de tabii ki anne babalara düşmekte. Peki bunlar neler:

1. Okulöncesi çocuklar için oyun odası veya yeri ayırmak (Çocukların oturma odasında, mutfakta, yatak odasında vs. oynamaları tehlikeli ve rahatsız edicidir. Her misafir geldiğinde, yemek ve yatma vakitlerinde çocuk oyunlarının birden kesilmesi, oyuncakların hısımla toplanması çocukları rahatsız eder. Çocuklar için de, bu kadar kargaşa arasında bir oyun düzeni kurmaya çalışmak, hele hele yetişkinlerin hareketleriyle ve misafir yemek gibi vesilelerde oyun düzeninin sık sık bozulması, çocukları çok mutsuz eder. Bu nedenle yalnız çocukların oyunu için ayrılmış, yetişkinlerin pek müdahale etmedikleri, tehlikeli unsurlardan ayıklanmış bir yer ayrılmaktadır. Bu is için evin en küçük, karanlık, havasız odasının ayrılması yerine, tam tersine evin en büyük, aydınlık ve rahat odası çocuklara oyun odası olarak ayrılmalı, hattâ bunun için fedakârlık da yapılmalıdır.)

2. Çocukların çok oynamalarından rahatsız olmamak (Küçük çocuklar günde 7-9 saat oyun oynarlar. Bunun için onlara fırsat verilmeli ve rahatsız edilmemelidirler. Devamlı çocuklarla ilgilenen, can sıkıcı seylerle çocukların büyük zamanlarını çalan ebeveynler vardır. Çocuk hep oyun oynuyor, ilerde ciddî islerle uğrasmayacak, hep oyun düsünen bir genç olacak diye kuskulanmaya gerek yoktur. Çünkü oyunda devamlılığı sağlayan, oyuna kendini veren çocuk; burada, çalısmada sürekliliğin ve kendini yoğun olarak ise vermenin temellerini atıyor demektir.).

3. Oyunları kesilmemek (Eğer çocuklar bir oyuna dalmış gitmişlerse rahat olalım. Biz kendimizi bir şeye vermiş çalışırken rahatsız edilmekten nasıl hiç hoşlanmazsak, çocuklar da oyundaki her aksaklığı, her katkı ve müdahaleyi, kesmeyi hemen hissederler. Çocukların dikkati çok kolaya dağılır ve çok çabuk değisir. Eğer annebabalar çesitli seyler dolayısıyla çocukların oyunlarını sık sık keserler ve çocukların oyuna kendilerini vermelerini engellerlerse, çocukların oyunları da, isleri de, gelsimleri de yüzeysel olur.).

4. Çocukların oyuncak yığını arasında oturup kalmalarına izin vermemek (Bugün çocukların eli altında o kadar çok oyuncak ve oyun malzemesi vardır ki, çocuklar ne ile oynayacakları hususunda bir karar verme güçlüğü çekerler ve hiç bir oyuncakta karar verip onun üzerine bir oyun kuramazlar. Çok oyuncak arasında çocuk ruhsal olarak yorulur, hiç bir sey yapmadan, mutsuz olarak oturur, kalır. Özellikle küçük çocuklar seçme eziyetinden kurtarılmalıdırlar. Çocuklara kendi gelişim düzeylerine uygun ve gereği kadar oyuncak alınmalıdır. Gereğinden fazla oyuncak ve oyun malzemesi daha iyi oyun demek değildir. Tam tersine!.. Onun için gelişim düzeyinin üstünde veya altında, ise yarar - yaramaz bir sürü oyuncaklarla çocuğun odasını doldurmak hiç de uygun değildir.).

5. Çocuk oyunlarına gereksiz yerde müdahale etmemek (Her çocuğun kendine göre bir oyun temposu vardır. Kendi oyun kurgusunu kendisi geliştirir ve yetişkinler bu kurguyu bastan sona tahmin edemezler. Çocukların çok yönlü ilgileri onlarda yeni oyun ilhamları geliştirir ve çocuk, müdahale edilmezse kanıksayıncaya kadar oyun oynar. Çocuklardan, gelişim düzeylerinin üstünde beklentilere girilmemelidir. Onun gelişim düzeyinin çok ilerisindeki bir oyuncakla, tam o oyuncağın amaçlarına göre oynamasını; bunu başaramayınca da sabırsızca ikazlar ve teşvikler yapılması, çocukta bir tepki ve isteksizlik doğurur. Çocuk özgürce oyun oynamalıdır. Bazı anne-babalar sürekli olarak, çocukları sormasa da onlara bir şeyler hakkında bilgi verme ihtiyacı hissederler. Çocuklar sormadan onlara bilgi yağdırmak da doğru değildir. Çocuklar soru sormaya teşvik etmeli ve sorularına, onların anlayabilecekleri cevaplar vermelidir.

6. Çocukların kendi kendilerine belirli bir süre oyun oynamalarına izin vermek (Oyun sırasında, eğer çocuklar istiyorlarsa veya çözüp halledemedikleri bir sorun varsa yardım etmelidir. Yoksa durmadan öğüt vermek, çocuklara oyun öğretmeye kalkmak, kendisi oynayıp çocuklara seyrettirmek doğru değildir. Anne-babalar, çocukların oyunlarını izlediklerini bile hissettirmemelidirler. Çocuklar oyunlarının seyircisiz olmasını isteriler. Eğer anne-baba çocuğu izliyor, çeşitli yerlerde ikaz veya pohpohlama hareketlerinde bulunuyorlarsa çocuklar bundan rahatsız olacaklar, ya da oyun bir gösteri biçimine girecektir. Çocuklara bu yastıklardan, tahtalardan ev yapılamayacağını ikaz etmek, evin penceresinin, kapısının eksik olduğunu söylemek; çok mükemmel bir ev yapıp çocuğa göstermek de sakıncalıdır. Çocuğun oyunlarında da mükemmel olması beklenilmemeli, her yanlışa dikkat çekilmemelidir. Çocukları doğru oynamadıkları, iyi yapmadıkları seklinde suçlamak, onlarda başkalarının kendilerinden daha güzel yaptıkları, kendi çalışmalarından memnun olunmadığı duygusunu uyandırır. Bunun sonucunda çocuk kendisini başarısız, beceriksiz olarak görmeye baslar. Artık kendine has buluşları olamaz, oyunda aktiflikten pasifliğe geçer, bir seyirci olur. Çocuğun sık sık "Ben bunu yapamam" demesi, anne-babalar için bir alarm işareti olmalıdır ve çocuğa, onun oyunlarına karsı vaziyet alışlar düzeltilmelidir. Özellikle tek çocuklu ailelerde anne-babalar çocuklarıyla gereğinden fazla ilgilenirler, her zaman onlar üzerinde titrerler. Çok çocuklu aileler de tam aksi, çocuklarıyla hiç ilgilenmezler veya çocuklara eşit davranmazlar. Bu hususlarda dikkatli davranacak ve fedakârlık yapacaklar, anne-babalardır.

7. Diğer çocuklarla ortak oyunlar oynamalarına yardım etmek (Küçük çocuklar hayatlarının baslangıcında hiç de sosyal değildirler. Özellikle oyunlarda, yanyana ama birbirleriyle iliski kurmadan, kendi dünyalarında oynarlar. Beraber oynamayı ise biraz büyüyünce ve yetişkinlerin yardımıyla öğrenirler. Ama tek çocuklu ailelerde bu büyük bir sorundur. Çocuk yasıtlarıyla nadiren bulusur. Ama hep anne-babayla iliskide bulunur. Okula gidinceye kadar diğer çocuklarla sosyal iliskilere girmemis olan çocukların, okulda diğer öğrencilerle anlasabilmeleri ve dostluklar kurmaları çok güç olacak; hattâ bu tüm hayat boyunca devam edecektir. Ama çocuklar küçük yaslardan birbirleriyle beraber oynamayı öğrenirler. Burada annebaba ve okul öncesi eğitim kurumları ilgililerinin önemli rolleri vardır. Evlerde ve anaokullarında çocuklar arası iliskiler kurmak ve ortaklasa oyunlar oynamalarını sağlamak konusunda yetişkinlerin yardımları gerekir. Çünkü baslangıçta doğal olarak bazı güçlükler çıkacaktır. Oyuncak, en büyük anlasmazlık konusudur. Herkes oyuncağa sahip olmak ister, kavgalar çıkar, Çocuklar için kavga ne kadar kolaysa, barısmak da o kadar çabuk olur. Çünkü çocuklarda birlikte oynama arzuları daha kuvvetlidir. Çocuklar, aralarındaki anlasmazlıkları çözmeyi yavas yavas öğrenirler. Bu çözümde, yakın çevredeki yetişkinlerin kendi aralarındaki ve çocuklarıyla kendi aralarındaki anlasmazlıkları nasıl çözdükleri en önemli etken olmaktadır. Eğer, bu baskı ve kuvvet yoluyla oluyorsa çocuklar da aralarında çıkan anlasmazlıkları bu yolla çözmekte; konusup anlasma ve ikna yolu ile oluyorsa, çocuklar da bunu kullanmaktadırlar.).

8. Çocukların oyuncaklarına saygı göstermek (Büyükler nasıl kendi kitapları, plakları, değerli esyaları üzerinde titrerlerse; çocuklar da oyuncaklarına karsı öylesine titiz davranırlar. Oyuncaklar, çocukların malıdır. Anne-babalar çocuklara sormadan bu oyuncakları atarlar veya baskalarına verirlerse bu, çocukta olumsuz etki yapar. Çocukların oyuncaklarına ve onları kullanma biçimlerine saygı göstermelidir. Kardeşler arasında da oyuncak mübadelesi ve devri yapılmasında kırıcı olmadan arabuluculuk yapmalı; büyük kardeslerin oyuncaklarını küçüklere vermelerini ve yakın yastakilerin oyuncak değis-tokuslarını sağlamalıdır.).

9. Kız ve oğlan oyuncakları arasında fark gözetmemek (Geleneksel toplumlarda, kökü tarihin derinliklerine uzanan keskin bir rol bölümü vardır. Kadın ve erkek rolleri birbirinden tamamen ayrıdır. Erkeğin kadın isleri yapması nasıl mizah konusu olmuşsa, erkekçe davranışlar gösteren kadınlar da ayıplanmıştır. Ama çağdaş hayat şartları, aile ve meslek hayatında kadın-erkek ayrımını kaldırmış, her iki cins de aynı islerde yan yana çalışmaya başlamıslardır. Ev islerinde de aynı ortaklık sürmekte, gerektiğinde erkekler çocuğa bakıp bulaşık yıkamakta, kadınlar arabalarına binip pazara gitmektedirler. Bazı toplumlar, çocukları da bu rol ayrımına doğuştan itibaren hazırlamaya başlarlar. Elbise ve ayakkabıların renk ve şekillerinden oyuncaklara kadar her iki cinse de ayrı muamele yaparlar. Kız çocukları sürekli kadın rolü oynar, oğlanlar da erkek. Hattâ bir zaman sonra oyun grupları bile ayrılır. Bu ayrım çağdas toplumlarda ister istemez ortadan kalkacaktır. Çocuklar büyüklerin davranışlarını taklit edeceklerdir. Babası küçük bebeğe bakan oğlan niçin saçlı bebeklerle oynamasın? Kız çocuğu niçin annesi gibi taksilere özenmesin? Kendilerinin yasadıkları gerçeğe rağmen, bazı aileler çocuklarını hâlâ kız-erkek rolleri oynamaya zorlarlarsa, çatışma çıkar.

11. Çocukları, ortalığı toplayıp düzenlemeye alıştırırken abartmamak (Çocukların içinde yıkmak/ kırmak/ dökmek arzusu da vardır ama, esasen düzen arzusu daha kuvvetlidir. Eğer çocuğa yol gösterilirse ortalığı derileyip toplamayı, bazı şeyleri söküp takmayı, tahta bloklardan inşaat vs. yapmayı daha çok severler. Çocuğun kırmayı, bozmayı öğrenmesine ihtiyacı yoktur, ama yapmayı ve düzene koymayı öğrenmesi gerekmektedir. Bunun için de anne-babalar çocuklarına bozulup yapılabilen oyuncaklar almalı, aksamları yatarken oyun odlarını veya ev içindeki oyuncaklarını düzene koymayı öğretmelidirler. Ama düzen duygusunun aşırısının da çocukları sıkacağını, oyun ortamlarını istedikleri gibi kuramadıklarında oyun heveslerini kaçıracağını unutmamak lâzımdır.


Anne babalık zor oyun oynamaya benzemez demiyeceğim J J J Sadece kolay gelsin!

Gülçin J



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder