16 Ocak 2014 Perşembe

ÖĞRENME KURAMLARI

       
Bilişsel alanda çalışanlardan özür dileyerek lisans yıllarında hazırladığım nostaljik ödevimi paylaşmak istiyorum :)


Öğrenmenin hangi koşullar altında oluşacağını ya da oluşamayacağını, öğrenme kuramları betimlemekte ve açıklamadadır. Bazı psikologlar ve eğitimciler öğrenme kuramlarını iki ana grupta toplamaktadırlar. Bunlar öğrenmeyi, uyarıcı ve tepki arasında kurulan bağla açıklamaya çalışan davranışçı-çağrışımsal kuramlar ve bireyin çevresi hakkındaki bilişleriyle ve bu bilişlerin onun davranışlarını etkileme yollarıyla ilgilenen bilişsel alan kuramlarıdır.
Davranışçı-çağrışım kuramları olarak “Povlov’un Klasik  Koşulama”, “Watson ve Guthrie’nin Bitişiklik Kuramları”, “Thorndike’ın Bağ Kuramı” “Skınner’ın Edimsel Koşulama Kuramı” ve “Hull’un Sistematik Davranış Kuramı” açıklanmıştı.
Öğrenme kuramlarının her biri farklı bir öğrenme türünü en iyi açıkladığından hiçbir öğrenme kuramı bütün öğrenme türlerini ve öğrenmeye ilişkin tüm sorunları açıklamaya ve çözmeye yeterli değildir.Bu nedenle progam geliştirme çalışmaları ve öğretim süreci, öğrenme türüne öğrencilerin özelliklerine ve öğrenilen bilginin türüne, öğrencilerin özelliklerine ve öğrenilen bilginin türüne göre her kuram grubundaki ilkelerden yararlanmak durumundadır.
Bu çalışmada Öğrenme kuramlarından“Povlov’un Klasik  Koşulama”, “Watson ve Guthrie’nin Bitişiklik Kuramları”, “Thorndike’ın Bağlaşımlık Kuramı” üzerinde durulacaktır.
             
KLASİK KOŞULLANMA: Pavlov (1849-1936)
Pavlov 1849'da Rusya 'da doğdu; 1936 yılında öldü. Yaşamının büyük bir bölümünü fizyoloji alanında çalışarak geçirdi. 1904 yılında, sindirim fizyolojisi alanındaki çalışmalarıyla Nobel ödülü aldı. Pavlov klasik koşullama ile ilgili çalışmalarına 50 yaşından sonra başladı
Köpeklerde mide ve tükürük salgılarını çalışması sırasında; köpeğin henüz eti görmeden deneyi yapan kişinin ayak seslerini duyduğunda da aynı güçte salya salgılaması Pavlov’un dikkatini çekmiştir. Bu olaydan sonra Pavlov psişik refleks yada  koşullu refleks adını verdiği bu tepkiyi sistematik olarak incelemiştir.

Koşullama Süreci
Pavlov deneyini sıkı bir şekilde kontrol ettiği laboratuvar ortamında yapmıştır. Köpeği tükürük bezi kanalına ameliyatla bir tüp bağlamış ve ses geçirmez  bir deney hücresine koymuştur.­ Pavlov önce metronomla ses vermiş, köpek bu uyarıcıya sadece başını çevirmiş, kulaklarını dikmiştir. Sesi verdikten hemen sonra et tozu  içeren bir eriyik vermiştir. Ses ile eti birkaç kez ard arda verdikten sonra, sesi tek başına  verdiği durumda da salya tepkisinin meydana geldiğini görmüştür. Bu olayda et, koşulsuz yani doğal uyarıcıdır. Koşulsuz uyarıcı organizma için doğal olan ve tepkiyi otomatik olarak meydana getiren uyarıcıdır. Etin meydana getirdiği salya ise koşulsuz yani doğal tepkidir. Koşulsıız tepki,  koşulsuz uyarıcının organizmada  meydana getirdiği doğal ve otomatik tepkidir. Ses, henüz et ile ilişkilendirilmeden önce, köpek için bir nötr uyarıcıdır. Ses, bir süre sonra et ile birlikte verilip ete gösterilen tepkinin sese de gösterilmesi sağlandıktan sonra, diğer bir deyişle, etin meydana getirdiği etki, ses tarafından paylaşıldıktan sonra; koşullu uyarıcı haline gelir. Başlangıçta nötr bir uyarıcı iken, koşulsuz uyarıcı ile birlikte verilerek koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkiyi paylaşması sağlandıktan sonra tek başına verildiğinde de organizmada doğal ve otomatik tepkiyi oluşturan uyarıcıya koşullu uyarıcı denir. Köpeğe tek başına ses veri1diğinde, meydana gelen salya salgılama tepkisi koşullu tepkidir. Koşullu tepki; sadece koşullu uyarıcının meydana getirdiği doğal, otomatik tepkidir.

Koşulama süreci aşağıdaki gibi özetlenebilir:

                                      Koşulsuz uyarıcı ___________Koşulsuz tepki 

                                      (et)                                       (salya)
                                   Nötr uyarıcı= zil

                         hemen

Koşullu uyarıcı_______________Koşulsuz uyarıcı _____________Koşulsuz tepki

       (zil)            arkasından       (et)                                       (salya)



                                    Koşullu uyarıcı __________Koşullu tepki

                                   (zil)                                         (salya)



KOŞULLAMA İLKELERİ
Koşullamanın meydana gelmesi ya da önlenmesinde, koşullama sürecinde bazı ilkelere dikkat etmek gerekmektedir. Bunlar, bitişiklik- bilgilendiricilik, pekiştirme, sönme, genelleme ve ayırt etme gibi ilkelerdir.

Bitişiklik
Koşulama sürecinde, koşullu ve koşulsuz uyarıcıların verilme zamanının birbirine yakın olması önem taşımaktadır. Genel olarak, koşullu uyarıcı , koşulsuz uyarıcıdan yarım saniyelik bir süre önce verildiğinde en etkili koşullamanın oluştuğu ileri sürülmektedir.  Koşullu ve koşulsuz uyarıcıların ard arda verilmesi durumuna bitişiklik adı verilmektedir.

Habercilik
Koşulama sürecinde, koşullu ve koşulsuz uyarıcının ne kadar ara ile verilmesine ek olarak koşullu uyarıcının geldiğini ya da sonlandığını haber verici nitelikte sunulması da gereklidir. Rescorla, önce koşullu uyarıcı sonra koşulsuz uyarıcı verildiğinde bunu ileriye doğru koşulama ya da olumlu habercilik olarak adlandırır. Çünkü elektrik şoku  deneyinde, ses hayvana elektrik şokunun geldiğini haber vermekte, hayvanda bundan kurtulmak için engeli daha hızlı atlamaktadır. Koşulsuz uyarıcı uyarıcı önce, kosullsuz uyarıcı sonra verildiğinde ise geriye koşullama ya da olumsuz habercilik adı verilmektedir. Hayvan önce elektrik şokunu alıp arkasından sesi duyduğunda, ses şokun bitmekte olduğunu haber vermektedir. Bu nedenle engeli atlama tepkisi azalmaktadır.

Pekiştirme                                                                      ­
Koşullamanın bir başka ilkesi de pekiştirmedir. Klasik koşullamada pekiştirme, koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkidir. Koşulsuz uyarıcı pekiştireç rolü görmektedir Pavlov, koşulsuz tepkiyi(salya) meydana getiren koşulsuz uyarıcıya(et) birincil pekiştireç: koşullu tepkiyi(salya) meydana getiren koşullu uyarıcıya(ses) da ikincil pekiştireç adını vermektedir.Klasik koşullamada pekiştireç tepkiye bağlı olarak verilmez. Tepkinin meydana gelmesinden önce sunulur ve tepkiyi doğuran uyarıcıdır.

Sönme
Koşullu uyarıcının tek başına koşullu tepkiyi oluşturamamasına sönme denir. Yani koşullu uyarıcı olan sesi, birincil pekiştireç (aynı zamanda koşulsuz uyarıcı) olan et izlemediği taktirde bir müddet sonra salya miktarı azalmakta ve yok olmaktadır. Hayvan bir müddet dinlendikten sonra tekrar koşullu uyarıcı(ses) tek başına verildiğinde, gecici olarak koşullu tepkinin (salya) meydana geldiğini görürüz. Buna kendiliğinden geri gelme denir.

Genelleme
Koşullamada bir diğer ilke de genellemedir. Organizmanın koşullu uyarıcıya benzer diğer uyarıcılara da aynı tepkide bulunma eğilimine genelleme denir. Genellemenin meydana gelmesinde verilen uyarıcının önceki koşullu uyarıcıya benzerliği önemidir.

Ayırt etme
Genellemenin tersi ayırt etmedir Organizmanın koşullama sürecinde kullanılan koşullu uyarıcıyı diğerlerinden ayırt ederek tepkide bulunma eğilimine  ayırt etme denir. Yani koşullu tepkinin tek bir koşullu uyarıcıya karşı meydana gelmesidir.
 
Birden Fazla Uyarıcıyı Koşullama
Koşullu uyarıcı(ses) ve koşulsuz uyarıcı(et) birçok kez birlikte verilerek koşulsuz uyarıcının meydana getirdiği etkiyi koşullu uyarıcının da oluşturması sağlanır Yani tek başına ses verildiğinde de köpek salya salgılar ha1e gelir. Bundan sonra ikinci bir koşullu uyarıcı koşullama sürecine sokulabilir. Örneğin; ışık(ikinci koşullu uyarıcı) önce, ses (birinci koşullu uyarıcı) sonra olmak koşuluyla birkaç kez ikisi birlikte verildiğinde, daha sonra tek başına ışığın da salya tepkisi meydana getirdiği gözlenmektedir

Gölgeleme
İki koşullu uyarıcı birlikte verildiğinde, koşullama daha çok dikkati çeken koşullu uyarıcıya karşı meydana gelmekte, diğeri ise etkisiz kalmaktadır. Bu duruma gölgeleme adı verilir. Örneğin; ışık ve şiddetli gürültü birlikte koşullu uyarıcı olarak kul1anıldığında, koşullamanın şiddetli gürültüye karşı meydana geldiği, hayvanın zayıf olan uyarıcıya tepkide bulunmadığı gözlemektedir.

Öğrenilmiş Çaresizlik
Seligman, bazı klasik koşullama deneylerini analiz etmiş ve klasik koşullama deneylerinde organizmanın çaresiz olduğunu ve çaresizliği öğrendiğini ileri sürmüştür. Seligman ve Maier yaptıkları deneylerinde köpeklerin, ne yaparlarsa yapsınlar şoktan kurtulmaları mümkün değilse çaresizliği öğrendiklerini ve bunu da tüm istenmeyen durumlara genellediklerini gözlemlemişlerdir. Diğer bir deyişle, organizma ne kadar çaba harcarsa harcasın durumu değiştirmeyeceğini öğrenerek pasif kalmakta ve bu pasifliği de tüm istenmeyen durumlara genellemektedir.

KLASİK KOŞULLAMANIN EĞİTİM AÇISINDAN DOĞURGULARI
Klasik koşulama ilkelerinin, sınıfta öğretme öğrenme ortamında kullanılmasının sınırlı olduğu ileri sürülmekle birlikte, duyuşsal ve duygusal özelliklerin kazandırılmasında önemli rol oynamaktadır.Öğrencilerin duyuşsal ve duygusal özelliklerinin olumlu hale getirilebilmesi için öğretmenler öncelikle çocukların özelliklerini ve özel ihtiyaçlarını tanımalı, onlara karşı duyarlı olmalıdır. Çocukların akademik özgüvenlerini olumlu hale getirmek için onları öğrenilmiş çaresizlikten kurtarıp, başardıklarını göstermek başarıyı tatmalarını sağlamak, klasik koşullama ilkelerinin işe koşulduğu önemli bir durumdur.
Povlov’un klasik koşulama ilkeri ne yazık ki eğitimden çok beyin yıkama durumlarında davranış değiştirmek ve reklamcılıkta ürün artışını artırmak üzere daha etkili olarak kullanılmaktadır.

BİTİŞİKLİK KURAMLARI

WATSON'IN ÖĞRENMEY'E İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
Watson bilincin yapısını inceleyen yapısalcı kurama karşı çıkmıştır.Bilimsel olabilmek için psikolojinin güvenilir bir şekilde ölçülebilen, gözlenebilen bir birim üstünde çalışması gerektiğini savunmuştur.Watson’a göre psikologlar, temel olarak davranışla ve davranışın yaşantı yoluyla nasıl değiştirileceği ile ilgilenmelidirler.

Watson, Pavlovun koşullu refleksle ilgili görüşlerini kendine uygun bir model olarak almıştır. Klasik koşullamayı, insanın refleksif olmayan karmaşık davranışlarının öğretilmesinde de kullanabilecek temel bir yapı olarak görmüştür. Watson, eğer bir köpek koşullanabiliyorsa bir bebeğin de koşullanabileceğini ileri sürmüş ve bu öneriyi, arkadaşı Rayner ile Albert isimli onbir aylık bir bebeğe koşullama yoluyla korku tepkisi kazandırarak test etmişlerdir. Bu deneyde Albert beyaz fare (nötr uyarıcı)  ile ilgilenirken başının arkasında çekiç ve örs ile çok yüksek bir ses (koşulsuz uyarıcı) meydana getirilmiştir. Albert korkmuş ve ağlamaya (koşulsuz tepki) başlamıştır. Birkaç gün, Albert fareyi gördüğünde yüksek sesle korkutulmuştur. Bir başka deyişle koşullu uyarıcı olan fareyle korkuyu yaratan koşulsuz uyarıcı olan yüksek ses birlikte verilerek, bebeğin fare ile yüksek ses arasında ilişki kurması sağlanmış; çocuğun yüksek sese doyduğu korku, fareye de geçmiştir. Sonuç olarak, çocuk, yüksek ses olmadan da fareyi (koşulu uyarıcı) gördüğünde korkmaya (koşullu tepki) başlamıştır. Daha sonra Albert, uyarıcı genellemesi nedeniyle beyaz fareye benzeyen her şeyden korkar hale gelmiştir. Örneğin, annesinin giysisindeki kürk yakadan, dedesinin sakalından, beyaz tavşandan vb. korkmuştur. Ona  göre eğer korku öğrenilmişse bunun yok edilmesi ya da öğrenilmemesini sağlamak da mümkün olmalıdır.

Watson, yürüme, konuşma koşma gibi karmaşık becerilerimizin hep uyarıcı davranım arasında bağ kurma yoluyla öğrenilmiş davranışlar olduğunu ve bütün davranışların klasik koşullama yoluyla öğretilebileceğini savunmuştur. Hatta düşünmenin bile bu süreç yoluyla analiz edilebileceğini ileri sürmüştür. Watson, 'bana bir düzine sağlıklı çocuk verin, gelişigüzel seçtiğim her bir çocuğu kendi seçtiğim herhangi bir alanda -doktor, sanatçı, hakim- uzman yapacağıma garanti ederim. Hatta dilenci ve hırsız bile yaparım, yetenekleri ve becerileri ne olursa olsun."

En Son ve En Sık İlkesi
Watson, öğrenmede pekiştirme ya da ödüllendirmeden söz etmemiştir. Watson'a göre bir uyarıcıya verilecek tepki, o uyarıcıya karşı en son yapılmış ve en sık tekrarlanmış tepkidir. Bu ilkeye "en son ve en sık tepki ilkesi" adı verilmektedir. Örneğin, okulda matematik problemi çözmekten zevk almayan bir öğrenci, karşılaştığı benzer bir başka matematik problemini de çözmekten hoşlanmamaktadır.

WATSON’IN ÖĞRENMEYE İLŞKİN GÖRÜŞLERİNİN EĞİTİM AÇISINDAN DOĞURGULARI
Watson, Pavlov'un kuramını ABD'de tanıtmakla birlikte, kendisi tüm ilkelerini kabul etmemiştir. Örneğin; koşullamanın pekiştirmeye bağlı olmadığına inanmaktadır. Watson' a göre öğrenme koşullu ve koşulsuz uyarıcıların birbirlerine çok yakın zamanlarda verildiğinde meydana gelmektedir. Koşullama, pekiştirici uyarıcı olan koşulsuz uyarıcı önce, koşullu uyarıcı sonra verildiği zaman meydana gelmemekte, ancak, koşullu uyarıcı önce, koşulsuz uyarıcı hemen sonra verildiğinde oluşmaktadır. Ayrıca bu uyarıcılar ne kadar sık birlikte verilirse, aralarındaki ilişki de o kadar güçlenmektedir. Sonuç olarak Watson öğrenmede, sadece bitişiklik ve sıklık ilkelerini kabul etmekte, pekiştirmenin gereğine inanmamaktadır.Watson’ın eğitime getirdiği katkı ise eğitimin nesnel bir bilim dalı olarak gelişmesinde uyarıcı olmuştur.

GUTHRIE'NIN ÖGRENMEYE İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
Koşullamada bitişikliğin önemli olduğunu vurgulayan Guthrie'nin sistemi bazı bakımlardan doğal olarak Pavlov ve Thorndike'in sistemlerini izlemekle birlikte bazı  bakımlardan farklılık göstermektedir. Guthrie, öğrenmenin tek bir ilke ile açıklanabileceğini savunmaktadır. Ona göre, bu tek yasa bitişikliktir.

Öğrenmenin Tek Yasası
Guthrie öğrenmenin tek yasasının bitişiklik olduğunu ifade etmiştir Guthrie'ye göre, bir uyarıcıya karşı yapılan tepkinin daha sonra aynı uyarıcıyla karşılaşıldığında da gösterilme eğilimi vardır. Bir başka değişle Guthrie'nin bitişikliği uyarıcı-tepki bitişikliğidir Bir kişi belli koşullar altında yaptığı bir davranışı, bir başka zaman aynı koşullarla karşılaştığında da  gösterme eğilimindedir. Guthrie, bitişiklik yasasının doğru olduğunu açıklamakla birlikte, davranışı yordamada her zaman  olasılıklı konuşmak gerektiğini vurgulamıştır. Çünkü daima, organizmayı, etkileyen birçok uyarıcılar, ya da uyarıcı örüntüleri olacaktır. Bu durumda, belli bir uyarıcı ya da uyarıcı örüntüsünün sonuç olan davranışı oluşturduğunu kesin bir şekilde söylemek de mümkün değildir. Davranışı kesin olarak meydana getiren uyarıcı örüntüsünü tam olarak kestiremeyeceğimiz için, hangi uyarıcının hangi tepkiyi meydana getirdiği konusunda olasılıklar çerçevesinde açıklama yapılabileceğini belirtmiştir

Öğrenmede Tek Deneme
Guthier, bir öğrenme ilkesi olarak sıklık yasasını tamamen reddetmektedir. Guthrie'ye göre öğrenme, uyarıcı örüntüsü ile tepki arasındaki bir eşleşmeden sonra tamamlanır; yapılan tekrarlar bağın gücünü artırmaz.

Sonunculuk İlkesi
 Sonunculuk ilkesi, belli bir uyarıcı örüntüsüne karşı yapılan sonuncu tepkinin, aynı uyarıcı örüntüsü ile karşılaşıldığında tekrar gösterilmesi eğilimidir

Hareket Üreten Uyarıcı
Guthrie, yaşamı boyunca öğrenmede bitişiklik yasasına inancını kanıtlamaya çalıştıysa da, öğrenilen bağın sadece çevresel uyarıcılarla, görülen tepkiler arasında olduğunu düşünmenin yanıltıcı olabileceğini söylemiştir. Örneğin, bazen herhangi bir uyarıcıya karşı yapılacak tepki uzunca bir aradan sonra meydana gelmektedir. Telefonun çalmasıyla telefona cevap verme arasında büyükçe bir zaman dilimi ve bu dilimde de yapılan birçok hareket vardır. Bu durumda uyarıcı ve tepkiyi bitişik olarak algılamak zordur. Guthrie bu problemi "hareket üreten uyarıcı" önermesiyle çözmüştür. Bu önermeye göre bu uyarıcılar vücudun hareketleriyle oluşmaktadır. Örneğin; bir ses duyup başımızı çevirdiğinizde kaslar, lifler, eklemler uyarıcı üretirler. Bu uyarıcıların, hareketi başlatan dışsal uyarıcılarla hiçbir ilgisi yoktur Guthrie tüm öğrenmeleri uyarıcı-tepki bitişikliğiyle açıklandığına göre, hangi tepkileri kazandıracağımızı belirlememiz gerekir ki bu tepkileri doğuracak uyarıcıları düzenleyebilelim.
GUTHRIE'NIN EĞİTİM AÇISINDAN DOĞURGULARI
Guthrie’nin öğrenme kuramında organizmanın güdülenme durumu önemli bir yer tutmaz. Dürtü, yeme içme gb. belirli bir tamamlanmış tepkiyi oluşturan uyarıcı-tepki sıralaması için önemlidir.Guthrie’ye göre pekiştirme, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın gücünü artırmaz. Ancak pekiştirme uyarıcı koşullarını değiştirerek öğrenmeyi ya da öğrenilen bağın yok olmasını engeller.
 Guthrie’ye göre, cezanın cezalandırılan davranışa alternatif bir davranış meydana getirmesi, cezalandırılan davranışı doğuran uyarıcının bulunduğu bir durumda verilmesi gerekir. Böylece, eski uyarıcı ve istenmeyen tepki bitişikliği yerine yeni uyarıcı ve istenen tepki bitişikliği sağlanabilir. Cezanın acı verici olması değil, organizmaya yeni davranışı yaptırması önemlidir.
Guthrie, yeni çağrışımlar yaratarak kötü alışkanlıkların yok edilmesi için üç tür teknik önermiştir. Bunlar; eşik yöntemi, bıktırma yöntemi ve zıt tepki yöntemidir.
Guthrie’ye göre öğrenme bir tek denemede oluşmaktadır. Ancak bir davranışı meydana getiren birçok uyarıcı-tepki bağının oluşması için birçok denemeye ihtiyaç vardır.
 Öğrenci yaptığını öğrenir. O halde öğretme-öğrenme ortamında, yaparak yaşayarak öğrenme önem taşımaktadır. Okul, mümkün oldukça gerçek yaşamın bir temsilcisi olmalıdır.

BAĞLAŞIMCILIK
Thorndike, ilk yazılarında, öğrenmenin temelinin, duyusal uyarıcılar(sense impressions) ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağ olduğunu kabul etmektedir, Alışkanlıkların meydana gelmesini ya da yok olmasını bu duyusal uyarıcılar ile tepkiler arasındaki bağların güçlenmesine ya da zayıflamasına bağladığından Thorndike'in kuramı "bağ" psikolojisi ya da "bağlaşımcılık" olarak adlandırılmaktadır. Thorndike, gerçek anlamda ilk uyarıcı-tepki psikoloğudur.

THORNDIKE'IN ÖGRENMEYE ilişKiN TEMEL GÖRÜŞLERi
Bağlaşımcılık, seçme ve bağlama(deneme-yanılma), öğrenmenin küçük adımlarla oluşması ilkeleri üzerinde durulmuştur.       

1. Bağlaşımcılık
Thorndike çağrışımı, duyusal uyarıcılar ile harekete geçiriciler arasında kurulan bir bağla açıklamaktadır. Thorndike'in bu görüşü, duyusal olayları davranışla ilişkilendirmede ilk formal çabanın işaretidir. Bağlaşımcılığın ilk temsilcileri fikirlerin birlikte nasıl ilişkilendiği üstünde durmuşlardır. Ancak, Thorndike'in yaklaşımı çok farklıdır ve ilk modern öğrenme kuramı olarak düşünülebilir. Thorndike'in ilgisi, sadece uyarıcı koşullar ve davranış eğilimleri değil, aynı zamanda uyarıcı ve tepkiyi birlikte tutan şeyin ne olduğunu açıklamaktadır. Thorndike uyarıcı ve tepkinin sinirsel bir bağla bağlandığına inanmaktadır. Bağlaşım, uyarıcı ve tepki arasında sinirsel bağın kurulmasına işaret etmektedir..

2. Seçme ve Bağlama
Thorndike'a göre öğrenmenin en temel formu deneme-yanılama öğrenmesidir. Thorndike bunu daha sonra seçme ve bağlama yoluyla öğrenme olarak adlandırmıştır. Öğrenici olan organizma (insan ya da hayvan), kafesten kaçma, bir yiyeceğe ulaşma, para kazanma  gibi çeşitli amaçlara ulaşmak zorunda olduğu problemli bir durumla karşılaştırılır. Bu durumda, organizma amacına ulaşmak için pek çok davranış yapar.Bunlardan bazıları amacına ulaşmasına yardım eder bazıları ise onu amacına götürmez. Öğrenci daha sonra aynı uyarıcı koşullarla kendisini amaca ulaştıran tepkileri seçer, amacına götürmeyen, başarısız olan tepkileri eler.

3. Öğrenme Küçük Adımlarla Oluşur
Thorndike, problemi çözme süresi, ardışık denemeleri sonucunda yavaş yavaş kısaldığından öğrenmenin birdenbire içgörüsel bir şekilde değil yavaş yavaş oluştuğuna karar vermiştir. Thorndik’e göre öğrenme, büyük atlamalardan çok, küçük sistemli adımlarla meydana gelir.
Ayrıca, Thorndike' a göre öğrenme, doğrudandır ve düşünme ya da usa vurma yoluyla yönlendirilemez. Kendi içinde bulunduğu durumu tamamıyla gözden geçirmemektedir. İlişkileri algılayıp, karşılaştırmalar ve yorumlar yaparak sonuca oluşmaya çalışmaz. Çok daha az düşünerek ne yapacağına karar verir.Thorndike, öğrenmede usa vurmayı reddetmektedir. Ona göre, öğrenmede doğrudan seçme ve bağlaşım vardır.


THORNDIKE' IN ÖĞRENME KURAMININ TEMEL KANUNLARI
Thorndike'ın, öğrenme ile ilgili üç temel kanunu vardır. Bunlar: 1.Hazırbulunuşluk 2.Tekrar 3.Etki kanunlarıdır. Bu kanunların içinde psikolojiye en çok katkıda bulunanı ise etki kanunudur.
1. Hazırbulunuşluk Kanunu
Thorndike, hazırbulunuşluk kanununu üç bölüm halinde açıklamıştır.
a . Bir kişi, etkinlik göstermeye hazır ise, etkinliği yapması da mutluluk verir.
b. Bir kişi, etkinliği göstermeye hazır fakat, etkinliği yapmasına izin verilmese, bu durum bireyde   kızgınlık yaratır.
c. Bir kişi, etkinliği yapmaya hazır değil ve etkinliği yapmaya zorlanırsa kızgınlık duyar

2. Tekrar Kanunu
Thorndike tekrar ve etki yasalarını 1930’dan önce farklı bir şekilde açıklarken 1930'dan sonra geliştirerek değiştirmiştir. 1930’dan önce tekrar kanunu iki bölümden oluşmaktadır. Bunlar:
a.       Uyarıcı ve tepki arasındaki bağ kullanıldıkça güçlenir. Tekrar yasasının bu bölümü kullanma yasası olarak adı verilir.       
b.       Tekrar devam etmediğinde, ya da sinirsel bağ kullanılmadığında uyarıcı durumlar ve tepkiler  arasında bağlaşımlar zayıflar tekrar yasasının bu bölümüne de kullanılmama yasası adı verilir      

3. Etki Kanunu
Etki yasası Thorndike'in kuramını, bağın gücünü sadece "uyarıcı ve tepkinin meydana gelme sıklığı" ya da "bitişikliği"nin belirlediğini savunan geleneksel çağrışım kuramlarından farklı yapmıştır, Thorndike, hem sıklık hem de bitişiklik yaslarını kabul etmekle birlikte, daha ileri giderek, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın güçlenmesinde tepkinin doğurduğu sonuçların önemli olduğunu söylemiştir. Thorndike 1930'dan sonra, daha önce önerdiği etki kanunu'nun yarı yarıya doğru olduğunu belirlemiştir. Bu durumda, uyarıcıya karşı yapılan tepki, haz verici bir durum yaratırsa, uyarıcı ve tepki arasındaki bağın gücü artmaktadır. Ancak, tepki tatmin edici bir sonuç yaratmazsa, yani cezalandırılırsa bağın gücüne hiçbir etkisi olmamaktadır

THORNDIKE’IN EĞİTİME İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ
Thorndike eğitimdeki uygulamalrın bilimsel bir nitelik taşıması gerektiğine inanmaktadır. Gerek düzanlatım gerekse göstererek yapma yöntemlerinin, öğrencilerin öğrenmesini sağlamada çok sınırlı etkisinin olduğunu ifade etmiş
Öğretmenin söylemiyle ya da göstermesiyle öğrencinin öğrenemeyeceğini vurgulamıştır. İyi öğretim ancak ne öğretmek istediğini bilmekle başlar. Bunun için öncelikle hedef-davranışlar belirlenmelidir. Hedef davranışları belirlerken, öğrencinin özellikleri, hazırbulunuşluk düzeyi dikkate alınmalıdır. Thorndike için güdüleme, sadece öğrenciye haz verecek durumu belirleme açısından önemlidir. Öğrenme birdenbire değil, küçük birimler halinde oluşmaktadır. Bu durumda öğrenme adım adım ve kolaydan zora doğru sağlanmalıdır. Doğru davranışlar hemen pekiştirilmeli, yanlış davranışlar da tekrar edilmeden hemen düzeltilmelidir. Öğretme-öğrenme ortamında öğretmenin değil, öğrencinin etkin olması gerekmektedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder