Duygu
sosyalleştirme; ebeveynlerin çocukları olumsuz duygular ve sorunlar yaşadıklarında
onların bu duygularına verdikleri tepkiler ve kurdukları iletişim yoludur
(Eisenberg ve ark., 1999; Gottman ve ark., 1996). Bu durum; anne babaların
inanç, hedef ve duygu düzenlemelerini içerir. Rahatlatma, sorunla başa çıkma
için yardımcı olma gibi yöntemler olumlu duygu sosyalleştirme tepkileri olarak
değerlendirilirken küçümseme ve cezalandırma gibi yöntemler olumsuz tepkiler
olarak değerlendirilmektedir (Eisenberg ve ark , 1999; Garner, Dansmore ve
Southam- Gerrow, 2007; Gottman ve ark., 1996; McElwin ve ark., 2007; Mirable ve
ark., 2009; ; Warren ve Stifter, 2007; Yağmurlu ve Altan, 2011; Yağmurlu, Yavuz
ve Altan, 2012; Yap ve ark., 2010).
Duygu
sosyalleştirme yaklaşımları çocuğa güvenli bir duygusal çevre yaratmayı,
çocuğun duygularını anlamasına yardımcı olmayı, uygun duygusal tepkiler
konusunda çocuğa model olmayı ve çocuğun kendi duygu düzenleme çabalarını
takdir etmeyi içermektedir. Çocuğun duygu düzenleme becerileri kazanması bu
aşamaların sonucudur (Eisenberg ve ark., 1999; Garner, Yağmurlu ve Altan,
2010).
Ebeveynler, saldırganlık ve azarlama
gibi duygu yoğunlaştıran davranışları çocuğun sıkıntı kaynağına odaklanmasına
yol açar ve sıkıntıyı azaltmada başarısız olur. Anne/babanın çocuğun duygusal
uyarılmışlığını ve gerginliğini fiziksel olarak azaltma isteği ise, çocuğu
sakinleştirme çabalarını temsil eder. Diğer kullanılan bir teknik de dikkat dağıtma tekniğidir ki bu; çocuğun
dikkatini sıkıntı odağından uzaklaştırır ve yaşadığı sıkıntıyı azaltır (Mirable
ve ark., 2009). Kızgın ya da cezalandırıcı anne baba tutumları çocuğun duygu
düzenleme gelişmini engeller, çünkü bu tip anne baba tutumları çocuk için zayıf
duygu düzenleme modeli oluşturur ve çocuğun özerk olarak düzenlemekte
zorlanacağı aşamaların sıkıntısını arttırır (Mirable ve ark., 2009).
Duygu yetkinliği kazandırmak en önemli
noktalardan birisidir. Duygu yeterliliği; diğerlerinin duygularının farkında
olma, duygu ifade düzeyi, empati ve hissettiği ve dışa vurduğu duyguların
ayrımında olma gibi duygusal yeterlilik özelliklerinin kazanılmasıdır (Akt.
Saarni, 2011). Bu şekilde çocuğun duygularını cezalandırmak ya da küçümsemek
yerine, duygusal yetkinliğini arttırmaya yönelik destekleyici anne baba
tepkilerini amaçlar. Duygusal yetkinlik, bireyin kendi duygularını ve
başkasının duygularını anlamasını ve bu duyguları uygun bir biçimde ifade edip
düzenlemesini içerir. Anne babaların bu şekilde gerçekleştirdiği sosyalleştirme
ileriki yıllarda çocuğun psikopatoloji riskini azaltmakta ve çocuğun sosyal
yetkinliğini de arttırmaktadır (Denham, 1993). Ayrıca bu modelin bazı çocukların
dışsal psikopatoloji (davranım bozukluğu vb.) , bazılarının ise içsel
(depresyon vb.) psikopatoloji gösterdiğine cevap vermemektedir ( Saarni, 1990, Denham,
2007).
Her bir duygunun farklı bir motivasyonu
ve hizmet ettiği faklı bir işlevi vardır (Izard, 1977). Örneğin, ilgi duygusu
motivasyonunu dikkatten alır ve çabuk kavrama, öğrenme sağlar. Korku koruyucu
davranışlara sebep olur, öfke hedefin önündeki engellere karşı düşünce ve
eylemlere zemin hazırlar ( Magaci ve Mcfadden, 1996). Benzer şekilde anne
babaların kız çocuklarının daha çok üzüntü ve kaygı duygularının
sosyalleştirildiğini ve anne babalığa yayılan bu tutumun kız çocuklarının kaygı
ve üzüntü duygularına yol açan zor durumlarla başa çıkma becerilerine katkıda
bulunduğunu belirtmektedir. Ancak böyle bir örüntü uygun olmayan durumlarda -
mesela uygun duygunun öfke olduğu durumlarda- da kız çocuklarının üzüntü ve
kaygı duygularına odaklanmalarına da sebep olmaktadır. Seçici duygu
sosyalleştirme özellikle düşük sosyoekonomik sınıf gibi stresli çevrelerde
pasif başa çıkma, abartılmış üzüntü, umutsuzluk ve olası depresyona yol
açmaktadır (Kenan ve Hipwell, 2005).
Duygu
sosyalleştirme ebeveynlerin çocuklarının duyguları ile ilgili farkındalığına ve
onları anlamlandırması anlamına gelir (Denham, 2007). İşte bu noktada da
ebevynin çocuk yetiştirme tutumları kritik önem taşır (Warren ve Stifter,
2007). Genelde düşük sosyo-ekonomik düzeyin ve düşük eğitim seviyesinin anne
baba üzerinde ekstra kaygı oluşturarak saldırganlığı ve kontrolcü tutumları
arttırdığı, böylelikle destekleyici olmayan duygu sosyalleştirme tepkilerinin
de arttığından söz edilmektedir (Shaffer ve ark., 2012). Yine duygularını
tartışmayan/ yorumlamayan bir annenin/babanın çocuğunun kendi duyguları ile
ilgili farkındalığı az olur ve bu çocuk olumsuz duygularıyla uygun olmayan yollarla
(kontrol edilemez ağlama krizleri, fiziksel saldırganlık gibi) başa çıkmaya
çalışır. Buna ek olarak anne/baba çocuğunu özellikle üzüldüğünde
cezalandırıyorsa, çocuk olumsuz duyguya sebep olan bir durumda büyük olasılıkla
üzüntüsünü bastırır ve üzüntü yerine saldırgan davranışlar sergiler. Bu örüntü
de uzun dönemde davranış sorunlarına yol açmaktadır (Chaplin ve ark., 2010).
Yine
bireysel özellikler de unutulmamalıdır. Çocuğun dil gelişimi de duygu
sosyalleştirme ve duygu düzenleme üzerinde etkilidir ve çocuğun dili zayıf
kullanımı sosyalleştirme yöntemlerini etkiler. Ayrıca duygu sosyalleştirme
tepkilerinin cinsiyete göre değiştiği belirtilmektedir. Kız çocukları daha çok
üzüntü ve kaygı duygularına, erkek çocukları ise daha çok öfke duygularına
destekleyici tepki beklemektedir (Chaplin ve ark., 2010).
Çocuğun duygularının farkında olan,
onları kabul eden ve çocuğa duygu yönetiminde rehberlik eden anne babaların
çocukları akranlarıyla daha az olumsuz etkileşim göstermekte ve daha az sorun
davranış sergilemektedir. Çocuğun duygusunu sorgulayan, duruma uygun duygusal
yaşantılarını küçümseyen ve destekleyici olmayan anne baba tutumları ise
çocuğun duygu düzenlemesini kötü yönde etkilemektedir (Gottman ve ark., 1996).
Duygu sosyalleştirme ayrıca; çocukların duygularının onaylanmasını ve çocukları
diğerlerinin duygusal ipuçlarına duyarlılığında artışı sağlamaktadır ve çocuklar
bu duyarlılığı diğerlerine yararlı olabilmek (özgeci) ve işbirliği için
kullanmaktadır (Garner, Dansmore ve Southam- Gerrow, 2007). Eisenberg ve
arkadaşlarının 1999’ da yaptıkları çalışmaya göre ise ebeveynlerin destekleyici
tepkileri ile çocuğun oyun esnasında diğer çocuklarla paylaşım ve koordinasyonu
yüksek ilişkili bulunmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder